Alaz gergince arabayı kullanırken göz ucuyla arada Timuçin'e bakıyordu. Ama o gerginlikten tamamen uzak, heyecanla geçtikleri yolları izliyordu.
Alaz sakin olmaya çalışarak "İstersen başka yere gidelim, arkadaşların belki kokoreç yemek istemezler, pek onlara göre değil" derken Timuçin anlamaz gözlerle kaşlarını çatıyordu. "Gerçi senin de yiyebileceğini sanmıyorum, çok baharatlı, miden ağrır."
Timuçin onun düşünceli haline gülümseyerek omuz silkti.
"Olsun ben yine de denemek istiyorum. Onlarda başka bir şey yiyebilirler."
Alaz yeniden emin olamayarak "Ama.." dediğinde Timuçin elini kaldırarak onu durdurdu.
"Alaz" dediğinde oflayarak "Efendim cici bebe" tepkisini aldığında güldü.
"Planımıza dahil olmak isteyenler onlar. Gülçin'in uyumsuzluk yapan biri değil, eminim kendine yiyecek bir şey bulabilir. Oktay da.." derken sinirli bir nefes verdi.
Timuçin omuz silkerek "Ne bulursa onu yesin" deyince Alaz bıyık altından güldü. Atatürk Orman Çiftliği'nin kavşağına giydiklerinde Timuçin kucağındaki eliyle oynuyordu.
"Aslında baş başa olsaydık daha iyi olurdu ama ayıp olurdu onlara."
Alaz kaşlarını kaldırarak "Baş başa?" deyip sorar gibi Timuçin'e baktı. Ama Timuçin utandığı için kafasını diğer tarafa çevirip "Geldik mi?" diyerek konuyu değiştirdi.
İkisinin de aklında aslında tamamen farklı şeyler vardı ama hepsi de aynı kapıya çıkıyordu. Tam olarak aralarında nasıl bir ilişki olmalıydı? Arkadaşlık kavramını Timuçin çoktan aşmıştı ama Alaz bir sonraki adım için korkuyordu. O da bu turuncu saçlı, hafif çilli ve masmavi gözlü çocuktan hoşlanıyordu, buna emindi artık ama Timuçin için uygun muydu, bu tartışılırdı.
Çoktan Timuçin'e yaptıkları ve onu üzdüğü için bin pişmandı ama bir de utanmadan sevgilim olmanı istiyorum demek neredeyse imkansızdı. Kim Çakal gibi bir dolandırıcıyı sevgili yapmak isterdi ki? Belki de asıl Timuçin için o bir heves ya da bir meraktı.
Alaz aklındaki onlarca soruyla caddedeki açık büfenin önüne arabayı park ettiğinde Timuçin konu değiştiği için yerini alan heyecanla arabadan indi.
"Güzel kokular geliyor."
Arkalarında duran iki arabadakilerde inince Alaz sakince "En bilindik yer burası" diyerek arkasından gelen çocukla karavanı büfeye çeviren çalışan abiye doğru yürüdü.
Oktay'ın "İğrenç bir şey kokuyor" diyerek burun kıvırmasına Gülçin omzuna vurdu.
"Bir kere huysuzluk yapma Oki."
Timuçin de bir şeyler söylecekti ama Alaz'ın "Usta bize bir çeyrek, bir de yarım, iki de ayran" demesiyle söyleyeceği şeyi boş verip onun yerine sipariş vermesine gülümsedi. Çok yiyemeyeceğini ve ayranı çok sevdiğini Alaz çoktan öğrenmişti.
Alaz kenara çekilince Gülçin büfenin tezgahın da kokoreçi doğrayan adama bakarak ağzı sulu sulu "Abi bana da bir yarım, varsa bir de şalgam alayım" dediğinde Oktay dahil üçü de Gülçin'e şaşkın şaşkın baktılar.
Adam siparişleri alınca işine dönerken Gülçin büfeden uzaklaşıp masaya oturan ikiliye baktı.
"Ne bakıyorsunuz öyle, hanım evladı mı sandınız beni?"
Gülçin onların şaşkın suratlarına gülerek masada yanlarına oturdu. Oktay ise hâlâ kokoreçe tiksinerek bakıyordu.
"Ben asla yemem bunu."