21.

923 82 6
                                    

Alaz, Timuçin'i eve bıraktığında heyecanlı genç koşa koşa abisine olanları anlatırken eve dönen Alaz ise başını duvardan duvara vurmak istiyordu. Hangi kafayla hangi cesaretle saatler önce o cümleleri kurmuştu aklı almıyordu. Sarhoş falan da olmamıştı ama güzel yüzüyle ona en masum ve tatlı halleriyle konuşan , onunla bir çocuk gibi inatlaşan, yanında olmak için arkadaş olmaya bile razı olan turuncu saçlı, masmavi gözleri ışıl ışıl parlayan bir çocuğun büyüsüne kapılmıştı.

Alaz geri dönemeyeceği bir yola sürüklenmiş, kalbini bir fare kapanı gibi sıkıştıran suçluluk duygusu ve vicdan azabıyla can çekişmeye başlamıştı. Mesele artık aldığı parayı geri ödemeyi geçmiş yıllarca bunun üstüne yapışan kiriyle düşmemesi gereken o aşka düşmüştü.

O gün Timuçin'le yüzleşmeye gitmek yerine, yerin en dibine girmeli, siktir olup gitmeliydi. En güzeli bile kıskandıracak bir güzelin masumiyetine dokunmamalıydı. Çünkü elindeki leke ilk dokunduğu anda Timuçin'i de kirletecekti.

Alaz kara kara düşünerek elleri arasındaki başıyla oflarken onu sabahki halinin tam tersi gören Ecrin abisinin açık kapısından içeri girip yatağın üstüne oturdu.

"Küstü mü sana?"

Alaz duyduğu soruyla başını kaldırıp yüzüne üzgün bakan kardeşini kolları arasına aldı.

"Küsmedi küçük cimcime ama abin hayatının en büyük bokunu yedi."

Ecrin az çok ne olduğunu anlayarak abisine gülerek sarıldı. "O güzel abi seni çok seviyor abi, gördüm ben bakışlarını."

Alaz, kendi gördüğü o bakışları diğerlerinin de gördüğünü anladığında burukça gülümsedi.

"Çok güzel bakıyor demi?"

Ecrin abisinin kolları arasında kıkırdadı. "İlk defa öyle bakan bir çocuk görüyorum abi, şey gibi.." dediğinde sustu. Çünkü sınıftaki bir arkadaşının baktığı gibi baktığını söyleyecekti ama abisi kızmasın diye söylemedi. O da Ecrin'e öyle bakıyordu. Hayran olmuş gibi.

Timuçin muftakta elinde sigara göbeğini kaşıya kaşıya çay demleyen abisine beşinci kez en baştan olanları anlatıyordu.

"Abiii. Sevgilim ol dedi düşünebiliyor musun?"

Yakup gülerek sigarasını ağzından çekip demliği ocaktan aldı.

"Düşünebiliyorum turuncu kafa, unurturmadın ki."

Yakup salonda oturanlara çay götürürken Timuçin de paytak adımlarla abisinin peşinden gitti. Demliği orta sehpaya koyduğu sırada Kaan "Demek benimle ol dedi ha, zibidiye bak sen" dediğinde Timuçin "Öyle demesene Kaan abi" diyerek dudak büzdü.

Yakup da Kaan'a kızar gibi "Deme çocuğa zibidi falan cesur çocukmuş" deyip yanına oturduğu Kutay'ın bacağına elini koydu.

"Len paşam bu çocuk senin kayıp kardeşin olmasın, tıpkı senin gibi yürümüyor koşuyor. Bence zebani babana bir sor."

Kutay bıyık altından gülerek Yakup'un yanağını sıkıp sıktığı yeri de sertçe öptü.

"Babam öyle bir şey yapsa anam onu napar biliyon mu gülüm, mahalle ortasında imanıma kitabıma vurur."

Diğerleri de bu dediğine gülerken Timuçin mutlulukla Kutay eniştesinin oturduğu koltuğun koluna oturdu.

"Ama tıpkı senin gibi yaptı abi.. Tabi bir de öpmediği kalmıştı."

Kutay keyifle kolunu Yakup'un omzuna atıp "Ee abisinin gülü o da her babayiğidin harcı değil" deyince Yakup Kutay'ın kolunu dürttü.

"Lan sus üç gün kendime gelemedim zaten feleğim şaştı."

ÇAKAL- BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin