Alaz, dükkanın üst katındaki tek odalı evde uzandığı koltukta, odanın bir köşesini küçük bir mutfak olarak kullandığı yerde Timuçin'in telaşlı hareketlerini izliyordu. Timuçin ise küçük tüpün üstünde kaynayan çorbayla korkuyla ellerini havada sallayarak bağırdı.
"Alaz, Alaz bu kaynıyor. Nasıl kapanacak bu?"
Hayatındaki ilk kez gördüğü tüpü nasıl kapatacağını bilmiyordu ve çorba daha da kaynadığı için korkuyordu.
Alaz uzandığı yerden doğrulunca bu defa canı acıyacak diye korkarak "Kalkma sen kalkma, söyle ben kapatırım" dedi endişeyle.
Gülerek koltuktan kalkan Alaz telaşlı çocuğun yanına gidip yere çöktü ve tüpün küçük vanasını çevirip gazı kesti. Timuçin sönen ateşle keyifle gülerek ellerini birbirine vurdu.
"Şimdi çorba zamanı."
Alaz eğildiği yerde Timuçin'in heyecanlı haline gülümseyerek ayağa kalktı.
"Acele etme cici bebe kaynardır şimdi, beni yakacaksın."
Timuçin hızla başını iki yana salladı. "Hayır, hayır" deyip Alaz'ı kolundan tutup koltuğa doğru çekti.
"Sen şimdi otur şuraya, ben soğuduğu zaman getireceğim."
Alaz an be an onun hareketli halini izliyordu ve bu inanılmaz hoşuna gidiyordu. Timuçin onu oturttuktan sonra alnına düşen saçlarını geriye doğru itti. Oda ateş yüzünden oldukça sıcak olmuştu ve onu sürekli izleyen Alaz'ın varlığı ise hiç yardımcı olmuyordu.
Hızlı adımlarla küçük tezgahın üstündeki çorba kasesini ve eline büyük gelen kepçeyi alıp çorbanın başına geçti. Kepçeyi tencereye daldırıp soğutmak ister gibi karıştırdı, bir yandan da sanki üflerse soğuyacak gibi tencereye doğru üflüyordu.
Alaz onun bu haline kahkaha atmamak için kendini zorluyordu. Hayatında ilk kez birine çorba yaptığını bildiği çocuğun heyecanı ve neşesi ona kendini özel hissettiriyordu. Her şeyi kendi başına yapmayı öğrenen Alaz için Timuçin'in çabası ve ilgisi kalbinde gömdüğü bir şeyleri harekete geçiyordu.
Timuçin onu izleyen adamdan bihaber özenle kepçeye çorbayı doldurup kaseye boşalttı. Çorbanın buharı yüzüne çarparken nefis kokuyu içine çekerek gülümsedi. Kokusu güzelse mutlaka kendide güzeldir diye düşünüp kaseyi sıkıca tutarak Alaz'ın yanına yürüdü.
Alaz onun elinin yanacağından korkup koltuktan hızla kalktı. "Elini yakacaksın çocuk."
Timuçin bir anda göz devirince Alaz şaşkınlıkla bakakaldı.
"O kadar da değil Alaz" diyerek kaseyi koltuğun önündeki sehpaya koydu. Düşünür gibi sağına soluna bakıp "Kaşık" diyerek tezgaha döndü.
Şaşkınlığını üzerinden atan Alaz ise başını iki yana sallayarak koltuğa oturdu. Her geçen saniye Timuçin'in hal ve hareketleri onu şaşırtıyor, bir yandan da meraklandırıyordu.
Timuçin elinde kaşıkla geri döndüğünde koltuğa Alaz'ın yanına oturup kaşığı uzattı.
"Kesin güzel olmuştur, çünkü ben yaptım."
Kaşlarını çatan genç ise bir kaşığa bir de gururla gülümseyen çocuğa baktı.
"Ama kendim yiyemem ki, bak canım acır" diyerek karnındaki yarası gösterdi.
Timuçin bunu bilerek söylediğini ve onun yedirmesini istediğini büzülen dudaklarından anlamıştı. Utandığı için yüzü kızarmaya başlarken hızla "Tamam tamam" deyip kaşığa biraz çorbadan alıp Alaz'ın dudaklarına uzattı.
Alaz keyifle sırıtarak dudaklarını araladı ama Timuçin birden "Dur sıcaktır" dedi ve çorbaya hafifçe üfleyip tekrar uzattı. Alaz alt dudağını ıslatarak bir kez daha dudaklarını araladı ve çorbayı içti.
Timuçin ne söylecek diye merakla beklerken Alaz başını yavaşça aşağı yukarı salladı.
"Güzel olmuş."
Memnun bir gülüşle çorbadan biraz daha kaşığa alan Timuçin gururla "Çünkü güzel yaptım" diyerek kaşığı tekrar uzattı.
Çok mutluydu. Alaz için bir şeyler yapabilmenin sevincini yaşıyordu. O, bunun nedenini gayet iyi biliyordu, Alaz'dan fazlaca hoşlanıyordu ama karşısındaki adamın ne hissettiğinden haberi bile yoktu.
Alaz dakikalarca sabırla ona çorba içiren çocuğun yüzünü inceleme koyuldu. Kahve kirpiklerin altındaki masmavi gözler haftalar önce onu kendine çeken kuyuya bir kez daha çekiyordu. Yumuşak olup olmadığını öğrenmek için dokunmak istediği kusursuz yüzü ve o çorbayı içtikçe memnun bir kıvrılmayla aralanan dudakları sık nefesler almasına sebep oluyordu. Kafasından geçen bir kaç saniyelik o düşünceyle kendi gelerek geri çekildi.
Timuçin çorbanın sıcak olması yüzünden geri çekildiğini düşünerek "Sıcak mı?" deyip çorbaya üflerken Alaz telaşla geriye doğru çekildi.
Aklından ne geçiyordu öyle, kafayı mı yemişti yoksa? Neden Timuçin'in dudaklarına yaklaşmak istiyordu, neden onu sarıp sarmalamak, kolları arasına almak istiyordu. Hissettiği çekimle kafası allak bullak olarak dudaklarına kaşık uzatan çocuğun masmavi gözlerine baktı. Bu iyi değildi, bu kesinlikle iyi değildi. Timuçin'in elini tutup durdurarak dudaklarına ulaşmak istiyordu. Refleksle oturduğu koltuktan fırladı.
"Yeterli bu kadarı."
O birden hareketlenip odadan çıkarken Timuçin ne olduğunu anlamayarak arkasından baktı. Alaz ise kendini küçük tuvalete atıp kapıyı kapattı. Ellerini lavabonun iki yanına koyup aynaya baktı.
"Hassiktir" savrulurken dudaklarından hızlanan kalp atışlarıyla gözlerini kapattı.
Az önce fark ettiği şey kafasının içine sabit bir kazık çaktı. Timuçin'i öpmek istiyordu ve daha fazlasını.
Koltuktan elinde yarım kalan çorba ile kalkan Timuçin ise onun çorbayı beğenmeyip zorla içtiğini düşünerek suratını astı. Güzel yapamamıştı işte, beğenmemişti.
Kaseyi tezgaha koyarak sıkkın bir nefes verdi ve tuvaletin kapısıyla soluna döndü. Alaz'la ve garip bakan gözleriyle karşılaşınca kaşlarını çattı. Farklı bakıyordu, tamamen farklı ama nasıl baktığını çözemiyordu.
Alaz yutkunarak bakışlarını ondan çekip koltuğa doğru yürüdü ve "Biraz dinlensem iyi" diyerek koltuğa oturdu, ardından uzanarak koluyla yüzünü kapattı.
Timuçin sessizce başını salladı. Tezgahı toparlayarak hâlâ yüzünü kapatan Alaz'a döndü.
"Ben gideyim sen de biraz uyursun. Sonra gelirim."
Alaz kolunu yüzünden çekmeden başını salladı sadece. Gitmesini istemiyordu ama gitme derse sonlarının nerelere gideceğinden korkuyordu.
Timuçin "Tamam" diye fısıldayarak mutfak kısmından çıktı. Ardından masanın üstündeki araba anahtarını alarak küçük odadan çıkıp merdivenlerden aşağı indi.
Belki de fazla durmuştu ve onu rahatsız etmişti.Dükkandan da çıkarak arabasının kapısını açıp bindi ve buruk bir nefes vererek arabayı çalıştırdı. Alaz araba sesini duyduğunda kolunu yüzünden çekip ofladı. Ellerini saçlarına atıp çekiştirdi.
"Siktir git Alaz, siktir git. Aklından ne geçiyor senin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKAL- BxB
General FictionBir Angara Serüveni Mahalle Abisi kitabıyla bağlantılıdır!