Mevsimin en sıcak günün ardından işe giden Deha Atalay'ın izinli olduğunu hatırladı. 2 ay 6 gündür güvenlik işine devam ediyor, kocaman fabrikayı her an olabilecek kötülüklerden korumanın gururunu yaşıyordu. Atalay bir keresinde insanlar gece bekçiliğinin, güvenliğinin basit işler olduğunu söylüyor ama asla basit değiller. Çünkü koruduğun alana sahip çıkmak için canını ortaya koyuyorsun. Kaç tane meslekte yaptığın hatanın bedelinde canınla ödemek var ki, diyerek mesleklerinin kutsallığından bahsetmişti. Atalay'ın çok başarılı bir hitabet üslubu vardı karşısındaki hipnoz edecek bir dile, aşık edecek ses tonuna sahipti. Kibarca ve yavaş bir şekilde konuşuyor onu dinleyen kişiyi kendi tesiri altına alıyordu. O günden sonra Deha işine de görevine de farklı bir açıdan bakıyordu. Tüm gece boyunca yaptığı şey Atalay'ı düşünmek oldu. boş duran sandalyesini ayağıyla ileri geri sürdü. Temiz bir şekilde dolapta duran Atalay'ın kupasını eline alıp kendisine çay koydu. Atalay'ın o yakışıklı yüzünü, o güzel ses tonunu, ilgiyle konuşmasını ve dinlemesini sadece hayranlık olmadığını anlamaya başladı. Bunları yaparken gülümsediğini fark edince kendisini silkeledi. Ben ne yapıyorum derken kupa elinden kayıp yere düşerek paramparça oldu. Korkuyla eline batan cam parçası, elini kanatan bir silaha dönüşmüştü. Kulübede duran gazlı bez ile elini sardı. Ondan iki gece sonra işe gittiğinde Atalay çoktan kulübede kitap okuyordu. Sevinçle yanında oturdu. İki gece değil de sanki haftalardır görmüyormuşçasına gönlünü özlem kaplamıştı. Yüzüne hasretle baktı. Onu karşısında görmek içini kıpır kıpır ediyordu. İçeri girer girmez tezgaha yürüdü. Atalay'a selam verip ısıtıcıya su doldurdu.
-Deha benim kupa mı gördün mü, diye soran Atalay'a başını kaldırmadan
-Görmedim, diye cevap verdi. Amacı asla yalan söylemek değildi ama kupasını kırdığını da söyleme cesareti bulamadı. Üstelik dün izin gününde arkadaşlarıyla eğlenmek yerine tüm gün AVM gezerek Atalay'ın kupasının benzerini aramış fakat bulamamıştı. Isıtıcıya suyu koyduktan sonra sakince yanına oturup çaktırmadan onu izlemeye koyuldu. Sonra gördüğü şeyin hayal olup olmadığını kavramaya çalıştı. Elleriyle gözlerini ovup tekrardan Atalay'ın parmaklarına baktı. Bu diye içinden geçirdi. Bu taktığı altın bir alyans diye içine kor bir ateş düştü. Atalay başını kaldırınca
-Ne o neden ağlıyorsun, diye şaşkınlıkla sordu. Gözünden akan bir damla yaşı elinin tersiyle sildikten sonra başını kapı tarafına doğru çevirip ağlamıyorum demekle yetindi. Su kaynayınca çayı demledi. Yedek olan bardaklardan birisini Atalay için doldurdu. Aslında çay içmeyi hiç sevmezdi çay içme alışkanlığı hiç olmamıştı ama Atalay'dan dolayı yavaş yavaş o da çay tiryakisi olmaya başlamıştı. Atalay'ın çayını masasına koyduktan sonra Atalay'dan eyvallah cevabını aldı. Ses çıkarmadan kaynar çayı yavaş yavaş yudumlamaya başladı. Aradan yarım saat kadar geçince bitirdiği kitabı masaya koydu.
-2 gün önce nişanlandım, diyerek olanı uzatmadan söyledi.
Deha tepkisiz bir şekilde tebrik ederim kelimesini zar zor dilinden çıkardı.
-Bu nasıl tebrik etmek gören de hayırlı haber değil, kara haber verdim sanır, dedi. Deha'dan ses çıkmayınca kalkıp arkadaşına sarılarak mutluluğumu paylaş diyerek kollarını ayağa kalkarak açtı. Deha sandalyeye tutunarak ayağa kalktı. Kendi bedenini Atalay'ın bedenine değdirmemeye çalışarak hafifçe sarıldı. Canı yanıyordu yabancı bir adama tuhaf hisler beslediği yetmezmiş gibi üstüne üstlük hiç sahip olamadığı kişinin acı kaybını yüreğinin en derinliklerinde dahi hissediyordu. Birbirlerine sarılıp oturduktan sonra ikisinin de ağzından tek bir kelime çıkmadı. En sonunda ilk pes eden Deha olup
-Kupanı ben kırdım, benim kırdığımı anlama diye de kırık parçaları çöpe attım. Çirkin bir bardak parçası yüzünden elimi kestiğim yetmezmiş gibi bütün gün aynısını bulmak için dükkan dükkan gezdim. Ne kupayı geri getirebildim ne de bardağının aynısını bulabildim, lafları dudağından süzüldü. Bunları söyledikten sonra kendi daha fazla tutamayarak hıçkırıklarla ağlamaya başladı.
Atalay onu laf bombardımanına tutan bilahare hıçkırıklarla ağlayan adam karşısında şaşkınlığa uğradı. Ne diyeceğini nasıl davranacağını bilemiyordu. Yavaşça elini Deha'nın omuzunu götürdü dokunmadan elini çekerek geri adım attı. Sadece
-Aptal bir kupa için kendine harap etmene değmez, diyebildi.
*
Yataktan kalktığından başı çatlıyordu. Eve döner dönmez kahvaltı bile yapmadan içmeye başlamış sarhoş bir şekilde uyuyakalmıştı. Bileğindeki saate baktığında akşam 9 olduğunu gördükten sonra tekrardan gözlerini yumdu. Telefonun çalma sesiyle gözlerini açtığında arayanın Atalay olduğunu okudu. Umursamayarak meşgule attı. Atalay tekrardan aradı yine meşgule atan Deha attığı kısa mesajı okudu. Mesajda büyük harflerle "ŞU TELEFONUNU AÇAR MISIN!" yazıyordu. Alaya alırcasına gülerek açtı telefonu
-İyi misin sen, cümlesini söyleyen Atalay'ın ses tonundan korktuğu anlaşılıyordu. Deha sesli bir şekilde gülerek
-İyim, diye yanıtladı. Atalay'ın içi rahatlamıştı Deha'nın sesini duyunca.
-O zaman neden işe gelmeyeceğini haber vermedin. Üstelik gelmediğin yetmezmiş gibi tüm aramalarımı meşgule attın, diye sert bir ses tonuyla sordu.
-Sana ne be sen kimsin de bana hesap soruyorsun. İster gelirim işe ister gelmem. Patronum musun babam mısın? Kim olarak beni sorguya çekiyorsun, derken viskisinden büyük bir yudum aldı.
-Ne demek lan sana ne ben senin iş arkadaşınım işe gelemeyeceksen bana haber vermek zorundasın. Oyun oynamıyoruz burada gelemeyeceksen de izin isteyeceksin.
-İzin falan istemedim ne olacak şimdi? İşten mi kovacaksın beni diyerek alay etti.
-Seni uyarmıştım eğer üçüncü bir hata yaparsan amirleri mi yaptığın hatayı rapor etmek zorunda kalırım diye, üzgünüm ama hem işe gelmeyip hem de benimle bu şekil konuşamazsın, diyerek telefonu Deha'nın yüzüne kapattı. Deha yüzünde sevimli bir gülücükle başını yastığa koydu. Sevdiği adamın nişanlanma haberinin darbesini yediği yetmezmiş gibi üstüne üstlük azarını da işitmişti. Sabah yüzünde bir acı hissederek uyandı. Abisi tişörtünün yakasından tutup onu sarsamaya başladı.
-Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri herif, diyerek gözünün altına bir yumruk darbesi indirdi. Sabah sabah acıyla uyanan Deha onu döven abisine ne tepki vereceğini bilemedi. Öfkeden gözleri dönen Yekta
-Ulan hayvan herif az adam ol diye senin diktik işin başına sen ne halt etmeye işe gitmeyip haber vermiyorsun. Köpek diyerek yere fırlattı. Öfkesini alamayan ve sinirden deliren adam kardeşinin karnına sert tekmeler indirdikten sonra avucunun içiyle sert bir tokat attı. Dudağı patlayan ve başı dönen Deha acıdan ve korkudan ses çıkarmadı.
-Babam birde senden umutluydu. Ben zaten senin bu işin altından kalkamayacağını pes edeceğini biliyordum ama o aptal herif nedense seni tüm güveniyle destekliyordu. Al sana güven diyerek bir tekme daha indirdi. Karnına sonra kemerini çıkarmaya başladı.
-Anlaşılan sen eski günleri çok özledin, dedi. Abisinin kemerini açmaya başladığını gören Deha dehşet içinde yerde geri geri sürünmeye başladı.
-Yekta abi lütfen acı bana, hata ettim akşam işe gideceğim, diye yalvarmaya başladı.
Yekta tam vuracakken telefonu çalıp cevap verince kemerini geri takıp evden hışımla ayrıldı. Yerde süzülerek duvara yaslanan Deha'nın gözünden bir damla yaş akmadı. Dayağa da hakarete de hem vücudu hem ruhu alışıktı. Küçüklüğünden beri maruz kaldığı bu aşağılık durum abisi ve kendisi arasında büyük bir sırdı. Abisi öyle korkunç derecede kardeşini baskılamıştı ki Deha 24 yaşında olmasına rağmen hayatı boyunca bu gizli anlaşmaya karşı gelmemiş sesini çıkarmayıp sadık kalmıştı. Abisi normalde asla yüzüne vurmazdı birisinin anlamasını istemediğinden bu konuda temkinli davranırdı. Deha'nın son 2 iki aydan fazladır kendi çevresinde dolaşmayıp görünmemesini fırsata çevirmiş, kimsenin haklarında konuşmayacağını bildiğinden rahat bir şekilde kardeşinin yüzüne vurmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YUVA
Ficción GeneralDeha yaptığı hatadan dolayı cezalandırılıp şirketin en üst kademesinden en alt kademelerinden biri olarak söylenen göreve yerleştirilir. En büyük fabrikalarından birisinin güvenliği olarak çalışmaya başlayan Deha'ya gece mesaisinde eşlik edecek ola...