6

120 5 2
                                    

Gördüğüm kabusla rahatsız olarak gözlerimi açtım. Yatağın yanındaki lambayı kapatıp yastığımın altında kaybolan telefonumu buldum. Alarma 12 dakika kalmıştı. Sabahın körüydü. Güneş bile doğmamıştı. Sabah 10'da ne nikahı ya.

Valizden çıkardığım terlik mi bot mu belli olmayan içi tüylü ayakkabıları giyip sessiz adımlarla mutfağa indim ve kahve makinesinden bir filtre kahve yaptım. Gözlerim hala açılmıyordu bile. Mutfağın kapısından bahçeye çıkıp koltuklardan birine oturdum. Çok üşümüştüm ama kalkmaya da üşenip ısınma umuduyla kahvemi yudumladım.

Kışın, güneşin daha doğmadığı sabahları çok seviyordum. Kahvemi sehpaya koydum ve bir dizimi kendime çekerek çenemi yasladım. Uykum vardı, saat de 6 buçuğa geliyordu.

Sırtımda hissettiğim ağırlıkla irkilerek arkamı döndüm. Savaş takım elbise kombiniyle karşımdaki koltuğa oturdu. Yeni uyanmış gibi de durmuyordu.

"Bu halde ne yapıyorsun burada, amacın hasta olmak mı?" Omuzlarıma bıraktığı küçük battaniyeye sessizce sarıldım. Cevap vermediğimi görünce üstelemedi.

Makyaj bir saat sürse, saç yarım saat sürse, evden çıkması yarım saat desem. Yaklaşık bir saat de yol desek. Birazdan hazırlanmaya başlamalıydım.

"Nikahın saati değişti."

Kaşlarımı çatarak konuşacaktım ki benden önce davrandı.

"Akşam 9'da." dediğinde ağlama isteğiyle kendimi sıktım.

"Bunu şimdi mi söylüyorsun. Boşuna mı sabahın köründe uyandım ben!"

"Sözleşmemiz hazır mı?"

Kaşlarım çatıldı. Ne sözleşmesi diyordu bu adam. Konumuz bu değildi.

"Bana cevap ver." dedim sakince. Bir süre sessiz kaldı. Kararlılıkla aynı sessizlikle kollarımı bağlayıp bekledim. Sinirlendiğini anlamıştım. Büyük ihtimalle emir cümlesiyle konuştuğum içindi. Ama umrumda bile değil.

"Öyle gerekti." demesiyle sinirle üst dudağımı dişledim. İstemsizce yapmıştım ama sakinleşmemi sağlamıştı.

"Hazır. Unuttum sana getirmeyi, odamda. Sadece üç madde."

Son dediğimle kaşları havalandı. Bacak bacak üstüne atıp merakla "Nedir?" dedi.

"Birincisi istediğim zaman boşanabilirim. İkincisi," evli kaldığımız sürece olduğunu vurgulama amacıyla ellerimle tırnak işareti yaptım. "Evliyken istemediğim hiçbir şeye beni zorlayamazsın. Son olarak her ne zaman, ve ne koşulda boşanırsak boşanalım anlaşmalı olacak."

Cümlem bitince sakince konuştu. "Neden anlaşmalı olacak? Ya sana herhangi bir zarar verirsem, yine anlaşmak isteyecek misin?"

"Aklında bana zarar vermek mi var?" diye sordum ben de onun gibi bacak bacak üstüne atıp otururken.

Cümlesinin bu kısmına takıldığımdan olsa gerek duraksayıp gülümsedi. "Ne demek istediğimi biliyorsun."

"Herhangi olumsuz bir durum olsa bile benim hazırlayacağım anlaşmaya uymak zorundasın çünkü." dedim gülümseyerek. Bu sefer de ben bir şey demesini beklemeden ayaklandım ve konuştum. "Ben uyuyacağım."

Odaya yeniden gittim ve omuzlarımdaki battaniyeyi koltuğa koyup kendimi yatağa attım. Alarmı saat 18.00'a kurup uykuya daldım.

Alarmın çalmasından dakikalar önce kendi kendime uyanmıştım. Aklıma ilk gelen şey sözleşme olmuştu. Kağıdın olduğu dosyayı çantamdan çıkardım ve uykumdan arınmaya çalışarak Savaş'ın odasını tıklattım. Ses gelmemişti. Bir kere daha vurdum kapıya ama yine ses gelmemişti. Kapıyı açmak yerine aşağı indim. Mutfakta kendisine içki dolduruyordu.

LEVLÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin