Zaman durmuştu.
Dudaklarımın üstündeki baskı, tüm vücudumu kilitlerken nefes alma eylemini bile gerçekleştiremiyordum. Hani paklanmış meyve sebzeler var ya, beynim tamamen onlara dönmüştü. Sadece dudaklarımın üstündeki dudakları düşünebiliyordum.
Sikeyim, Aren beni öpüyordu!
İstem dışı şekilde sıkı sıkı kapattığım gözlerimi mümkünmüş gibi daha fazla sıktım. İki yanımda sallanan ellerimin anın etkisiyle titrediğini bile fark etmiyordum.
Bir anda yanağımda bir el hissettim, elini yanağıma koyup bulunduğu yeri okşadı. Sanki eli yanağıma aitti; hep yanağımı sıcak elleriyle sarmalı, okşamalıydı. Elini yanağıma koyduğunda aynı anda kafasını biraz sola yatırdı.
Dudakları hâlâ dudaklarımın üstündeyken derin, rahatlamış bir nefes aldı. Verdiği nefes yanağımdan aşağı doğru aktı. Bu yaptığı karnımda bir şeylerin hareketlenmesine sebep oldu. Bayılacak gibi hissediyordum. Hava karanlık olduğu için gözlerimi açsam dibimde olan yüzünü zar zor görürdüm, hal böyle olunca sokaktan geçen birisinin bizi görmesi imkansıza yakındı.
Hareket etmeyen, sadece baskı yapan dudaklar en fazla 10 saniye kadar dudaklarımda kaldı, ardından dudaklarımızı ayırdı.
Yüzünü birkaç santim çekmişti sadece, alıp verdiği nefesler yüzümü gıdıklamaya devam ediyordu. Sanki maraton koşmuşçasına hızlı atan kalbim, soluk soluğa nefeslenmeme eşlik etti.
Kahverengi gözlerim direkt olarak karşımdaki yeşillere bakıyordu. Bir iç çekti, az önce dudaklarım üzerinde olan dudaklarını yaladı. "Bu anın gelmesini ne kadar çok bekledim tahmin bile edemezsin Ares." dedi, ardından dudaklarını az öncekine tezat sertçe benimkilerle birleştirdi. Bir yerden güç almak için boşta sallanan kollarımı omuzlarına çıkartıp tişörtünü sıktım.
Bu hareketim sanki onu daha fazla cesaretlendirmiş olacak ki dudaklarını hareket ettirdi. Önce biraz aralandı, ardından dudaklarımı öptü. Öpüşü ıslak bir ses çıkmasına yol açtı. Tişörtünü daha fazla sıktım.
Karşılık vermememi umursamadan dudaklarını yavaşça hareket ettirmeye başladı. Git gide hızlanan ve dudaklarımı sertçe öpmeye başlayan Aren'e karşı daha fazla dayanamadım ve dudaklarımı hafifçe aralayıp ona karşılık vermeye başladım.
Bir eli yanağımda yüzlerimizi sanki mümkünmüş gibi daha da birbirine bastırıyordu. Diğer boştaki eliyle de belimi kavrayıp bedenimi kendine yasladı, ardından zaten duvara değen sırtımı duvara yapıştırdı. Duvarla arasında sıkışmıştım ve bundan hiç de şikayetçi değildim.
Son derece hızlı hareket ettirdiği dudakları, benim açık ağzımdan içeri girerek ağzımın içini keşfetmeye başladı. Dillerimizi birbirine doladıktan sonra alt dudağımı ağzına alıp sertçe emdi. Bu, ağzımdan kısık bir inleme çıkmasını sağladı.
Bu inleme onun dudaklarım üzerinde sırıtmasına neden oldu. Hızlı hızlı alıp verdiği nefeslerine tezat ben nefes alamıyordum.
Birkaç sert dudak darbesinden sonra dudaklarını benden ayırdı ama geri çekilmeden alınlarımızı birbirine yasladı. Soluklandık, nefeslerimizin birbirine karışmasına izin verdik. Nefeslerim düzene girdikçe beynim de kendine gelebilmişti. Kendime iyice geldiğim an idrak edebildim.
Biz öpüşmüştük!
Siktir, ne demişti? 'Bu anın gelmesini ne kadar çok bekledim tahmin bile edemezsin.' demişti. Bu ne demekti? Uzun bir süredir beni öpmeyi mi bekliyordu?
Hala bir eli yanağımda ve öbür eli de belimde yerini koruyordu, benim ellerimse omuzlarında. Yanağımı nazikçe okşadı, gözleri şefkatle gözlerimin en derinlerine bakıyordu.