•
Düşünceli bakışlarımın eseri olan geçip giden yollar bitmişti sonunda. İstasyonda duran trenle ayaklandım ve yukarıdan bavulumu aldım. Yere koyup sapından tuttuktan sonra yanımdan sürüklemeye başladım.
Aren'in yazdığı mektubu okuduğum gibi biletimi almış, 2 gün sonra da İstanbul'a geri dönmüştüm.
Planım var demişti ama ne planı olduğunu orada anlatacaktı, yüz yüze.
Her ne kadar kızgın olsam da onu görmeye gidiyordum şu anda. Piç herif, beni ikna etmişti tek mektupta.
Önce ben indim, sonra bavulumu indirdim trenden ve ilerlemeye başladım. Görüş açıma giren motor ve yanındaki bedenle oraya doğru ilerledim. Koray beni almaya gelmişti.
Zaten benim olduğum tarafa baktığı için beni çabucak fark etti. Yanına gittiğimde gülümsemeye çalışıp ona sarıldım. Sarılışıma karşılık verdi ve "Hoşgeldin kardeşim." dedi.
Geri çekilirken "Hoşbuldum." dedim. Yüzüne baktığımda göz altlarının mosmor olduğunu gördüm. Dudaklarında bir tebessüm vardı ama gözlerindeki hâlâ atlatamadığını belli edecek acı gözümden kaçmamıştı. Benim de ondan farkım yoktu.
Motoruna binip eve doğru yol aldık. Ulaştığımızda motoru park etti ve apartmana girdikten sonra evin içine giriş yaptık. Bavulumu ortak odamıza götürdükten sonra yorgun olduğum için kıyafetlerimi dolaba yerleştirmeyi sonraya erteledim.
Salona gittiğimde Koray'a baktım. Üçlü koltukta dizlerini kendine çekmiş, dümdüz karşıya bakıyordu. İlerleyip yanına oturdum.
Aramızda bir sessizlik olduktan sonra "Kafa dinleyebildin mi?" diye sordu yanımdan.
Ona dönmeden "Hayır." dedim. Göz ucuyla başını ağır ağır sağladığını gördüm.
"Bana bir mektup gönderdi."
Birkaç saniye karşıya bakmaya devam etti, ardından başını bana çevirdi. Ona döndüğümde şaşkın bir ifadeyle bana baktığını gördüm. "Aren?" diye sordu.
Başımı salladım. Yüzündeki şaşkınlığın büyüdüğüne şahit oldum. Ardından kaşlarını çattı ve "Ne dedi o şerefsiz?" dedi tükürürcesine. Okan zaten bir yana Aren'e de aynı kızgınlığı taşıyordu.
Elimi cebime attım ve katlanmış bir kağıt çıkardım. Kağıdı ona uzattım. Beklemeden elimden aldı ve açıp kağıdı eski haline getirdikten sonra okumaya başladı. Sessizce bitirmesini bekledim.
Ani bir hareketle kağıdı göğsüme dayadı ve elime tutuşturdu. Ona bir bakış attım. Sinirle bana döndü. "Manipülatif piç. Süslü kelimeler kullanmış ona gelesin diye. Sen de inandın hemen geldin değil mi?"
Kaşlarımı çattım kağıdı katlarken. "Manipüle mi?"
Omuz silkti gergince ve arkasına yaslandı kollarını göğsünde kavuşturup. "Ne yapacaksın yani?" diye sordu bana bakarak.
Alt dudağımı dişledim. "Sanırım onu görmeye gideceğim."
Bana 'Bundan adam olmaz.' bakışı attıktan sonra ayaklandı. "Sen bilirsin ama ben olsam yapmazdım." dedi, "Onun yüzünü bile görmek istemiyorum." Titreyen sesiyle cümlesini tamamladıktan sonra salondan çıktı.
Öne eğildim ve dirseklerimi dizime yaslayıp ellerimi saçlarıma geçirdim. Koray'ın bunları demesinden sonra içime kurt düşmüştü.
Yine de gidecektim, onunla konuşacaktım. Bir açıklamayı hak ediyordum.
.
Kısa bir bekleyişin ardından sıra bana gelince gardiyan beni bir odaya kadar eşlik etti.
Gardiyan, odanın kapısını açtıktan sonra içeri geçtim. Odada sadece bir sandalye vardı, duvarlar bej rengiydi. Bir duvarın tamamı camla kaplıydı, görünen öbür oda ise mahkum içindi.