Bir rengi yok edecek olsanız bu hangi renk olurdu?
-------
"Bir dakika şimdi sen hiç tanımadığın bir çocuğu pat diye atölyeye mi çağırdın?" diye sordu Selin edebiyat binasının önünde oturduğumuz bankta bacak bacak üstüne atıp.
"Evet." dediğimde alnını sıvazlamaya başladı başına ağrı saplanmış gibi.
"Ve çocuğa adını bile sormadın." Bu doğruydu işte.
"Ne yapayım... unuttum. Çok heyecanlanmıştım." Tam hayallerimdeki gibi birini bulunca cidden elim ayağıma dolaşmıştı. İnsanın başına her zaman gelen bir fırsat değil bu.
"Hayır onun kabul etmesi daha da komik." dedi söylenerek.
"Belki de etmemiştir. Garip olduğumu düşünüp başından savmak için yalan söylemiştir." dedim omuzlarımı silkip. Başını salladı. "Aman neyse en fazla ekildiğim ve rezil olduğumla kalırım. Alt tarafı haftada bir sizin fakültenin unutulmuş bir sınıfına geliyorum." Sonuçta o kadar da önemli değildi. Adımı bile unutur yakında.
"Haklısın orası öyle. Cidden o kadar benziyor mu ya?" diye sordu merakla. Başımı salladım.
"Çok ilginç ama benziyor evet. Birebir değil tabii ki ama yeterince faydalanabileceğim bir referans." Arkasına yaslanıp gülümsedi.
"Sonunda zırlamanı çekmek zorunda değilim ha? Bugünün geleceğini düşünmemiştim." Gülüp ben de onun gibi arkama yaslandım.
"Dur bakalım hala gelmeme ihtimali var."
Tasarlamaya çalıştığım bir karakterim var. Bir sürü de tasarımım vardı aslında ama uzun zamandır aklımdaki bir karakteri bir türlü kağıda dökememiştim. Ne zaman çizmeyi denesem resmen biri elime kilit vuruyordu da kalemi oynatamıyordum. İşin sonunda da asla istediğim sonucu elde edemiyordum. Sonuç olarak pes etmiştim ta ki bugün onunla karşılaşana kadar.
Selin saatine baktıktan sonra açık kahve saçlarını savurup ayaklandı. "Benim hücreme geri dönmem gerekiyor." Sesi anında bütün enerjisini kaybetmişti. Ben de ayağa kalktım.
"Sana kolay gelsin, ben de buradan fakülteye yürüyeceğim şimdi. Zaten anca giderim." Yanaklarını iki yanağıma bastırıp havadan öptü.
"Görüşürüz bebeğim. Haber vermeyi sakın unutma, çatlarım." dedi ela gözlerini parlatarak. Konu dedikodu olunca keyfine denecek olmuyordu, bir anlığına enerjisi geri gelmişti.
"Tamam veririm haber. Görüşürüz." dediğimde son kez el sallayıp binasına doğru ilerlemeye başladı. Ben de arkamı dönüp uzun sayılabilecek yürüyüşüme başladım.
Amfiye vardığımda arkalarda duvar tarafına oturup notlarımı çıkardım. En azından dersten önce notlarını paylaşıyordu da bizi uğraştırmıyordu. Bu blok dersi çekilir kılan tek şey buydu. Bir de slaytları elle yazacak değildik. Yine de bu derse odaklanmam için yeterli değildi çünkü yaptığım şeyin saçmalığını daha yeni yeni hissetmeye başlamıştım ve gerçekten gelip gelmeyeceğini deli gibi merak ediyordum. Belki de tek kelime dinlemeden sadece saati izleyerek geçirdim dersi.
"Gençler burada bırakıyorum yeni slayta geçersek yarım kalacak çünkü. İmza atmayan kaldı mı?"
Etrafımıza bakındıktan sonra "Hayır!" diye seslendik. Hoca en ön masadan listeyi de alıp çantasına koyduktan sonra laptopunu toplayıp dışarı çıktı ve hemen ardından herkesten bir gerinme sesi yükseldi. Saatlerce şurada oturmak gerçekten kıç ağrıtıyor. Toparlanıp kalktığım sırada Beril'in sesiyle ona döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portre | Yarı-Texting
Romance"Yüzünü çok sevdim, ödünç alabilir miyim?" dedim birden gözlerimi gözlerine dikip. Nasıl olsa bir daha karşılaşmamız pek mümkün değildi, hem bu fırsatı kaçıramazdım hem de bu cesareti bir daha bulamazdım. Ağzımdan çıkan kelimelerin anlamsızlığıyla g...