Merhabalarr
Biliyorum bu bölüm için bir asırdır bekliyorsunuz.
Biliyorum ben yeni bölüm atana kadar yakın çağ kapandı.
Biliyorum ficin konusunu ve ne olduğunu unuttunuz açınca "haaa bu şeydii..." diyeceksiniz.
Biliyorum kitap kütüphanenizin o kadar altında kaldı ki tamamlanmış bir kitap olup bitirdiğinizi sanıyordunuz.Ama ben sonunda bu bölümü bitirmeyi başardım, bir oh çektim. Hayır, umduğunuz kadar uzun bir bölüm değil ama benim yazarken canım çıktı.
Uzuuun zamandır hiçbir şey yazamıyorum. Bölümler hep geç geliyor ama hep buradasınız.Benim ayda yılda bir bölüm gelen kitaplarımı okumak bir azim, başarı göstergesidir. Hırsla yeni bölüm beklediğiniz ve destek olduğunuz için teşekkürler. Belki uzun açıklama yaparsam az kızarsınız diye birkaç paragraf yazdım.
Keyifli okumalar❤️
🩸
Bu akşam Bogum'un mezarındayım. Sadece evin karamsarlığından kurtulmak, biraz da olsun kafa boşaltmak ve eski dosttan tekrar özür dilemek için ayaklarım beni mezarlığa sürükledi. Neden bunu yaptıklarını anlayamıyordum. Ben bütün günlerimi tozlanmış ve yıpranmış o dandik kumaş koltuğun üzerinde tavanı izleyerek geçirirdim. Ayaklarım beni böyle şaşırtmazlardı.
Kendimi kapıdan dışarı attığımda nereye gideceğimi bile bilmiyordum. Sanki bir şey beni buraya sürüklemişti. Şimdi mermerin üzerinde kupkuru toprağı izleyerek oturuyordum. İçimden başka hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Belki gücüm yoktu, belki dermanım, belki de sadece konuşacak cesaretim yoktu. O kadar zaman sonra buraya önünden geçtiğim için uğramış gibi gelmiş, başında oturup onu rahatsız ediyordum. Rahatsız ediyor olmalıydım. Sonuçta o kutunun içinde uyumasının sebebi bendim.
Susuzluktan çatlamış toprağın üzerindeki artık çürümek üzere olan toprak gibi kuru çiçekleri alıp yere attım, belki üzerine yük yapıyorlardır diye... Belki de ben şansımı zorluyordum sadece. Zar zor bulduğum- çimenlerden kendim topladığım -çiçekleri toz tutmuş dik mezar taşının yanına bıraktım. Mermeri tozlardan arındırmak için bir şişe su boşalttım üzerine. Sonra kendimden utandım.
Hareketlerim ağır ve isteksiz geliyordu. İçimden lanet okuyarak yapıyormuş hissiyatı veriyordum. O kadar bıkkın görünüyor olmalıydım ki çarprazımda, başka bir mezarın önünde duran vampir bana tuhaf bskışlar atıyordu. Gitmeli miydim? Yoksa kalmalı mıydım? Bogum beni görmekten mutlu olmuş muydu acaba? Bu komik bir soru olurdu.
Taehyung'un eskiden yaptığı gibi ben de elimdeki şarap şişesini kuru toprağın üzerine boşalttım. Toprak oldukça mutlu görünüyordu halinden, bütün şarabı emmesi birkaç saniye almıştı sadece. Belki de onu daha sık ziyaret etmeliydim? Bunu yapamazdım, o yüzü kendimde göremiyordum. Onun yanına gelmeyi haketmiyordum. Onu haketmiyordum.
Kafamı salladım düşüncelerden kurtulmak istercesine. Ben kafamı sallayınca etrafa savrulmaları gerekirdi fakat bu genelde pek işe yaramazdı. Bunu çok sık yapardım.
Poşetin içindeki mumu aldım ve mermerin üzerine sabitleyerek ipi tutuşturdum, babaannemle eskiden teyzemin mezarında yaptığımız gibi. O da gitmeden önce yapardık bunu, küçüktüm, masal gibi gelirdi bana. Ölülerin de karanlıktan korkabileceğini söylemişti. Kim gece gece mezarlıkta uyumak isterdi ki? Ölü olsa bile...
Teyzemin mezarının üstünde bir mum yaktırırdı bana, böylece onun da ışığı olacak, geceleri korkmayacaktı. Bu, babaannemin bana anlattığından daha çok, bir gelenek gibiydi. Ama aynı zamanda ondan başkası da yapmıyordu bunu. İnatçı bir çocuktum, bazen ölülerin karanlıktan korkmayacağını söyleyip dururdum. Bana cevap vermezdi. Ama bir gün, tekrar oradayken, ben hiç sormadan kendisi anlatmaya başladı. Bana daha önce hiç anlatmadığını. Belki anlamam için yaşımın büyümesini beklemiştir:
![](https://img.wattpad.com/cover/336892551-288-k781482.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟼𝟶 𝙶𝚄̈𝙽 | 𝚃𝙰𝙴𝙺𝙾𝙾𝙺
VampireJungkook, tek isteği parka çıkıp kitap okumakken kendini bir vampirin yatağında bulur... Kitap bitmişke