Hoşgeldin 🥹👋🏻
🩸❤️
Henüz uyanamadan düşüncelerim işgal etmişti bulanık zihnimi: her bir yerede parça parça anılar, son yaşananlar, yaralarımdan çektiğim acılar, her yıl her gece o çatıdaki kıvranışlarım... Aynı anda binbir türlü şeyin derdine yanıyor, bir de dayanılmaz bir baş ağrısıyla savaşıyordum. İnsanın ölünce de canı yanar mıydı hiç?
Ölüm gerçekten bir kurtuluş muydu? Başımın ağrısı ve zonklayan uzuvlarım tersini söylüyordu. Neredeydim acaba? Hiçbir şey görmüyordum, evet çünkü gözlerim kapalıydı. Göz kapaklarımı kaldırmaya korkuyordum. Ya gözlerimi açtığımda onu karşımda göremezsem ne yapacaktım? Ya ölümün hiç sandığım gibi bir şey olmadığını öğrenirsem ne yapacaktım? Tamamen ayrı yerlere düştüğümüz ve bir daha birbirimizi göremeyeceğimiz bir dünyaydıysa ölüm? Buna katlanamazdım, onsuz bir sonsuzluk düşünemezdim.
Hiçbir şey duyamıyordum, belki de olduğum yer fazlaca sessizdi. Yalnız olmalıydım. Bir şeyler duymayı umut ederek bekledim, çıt çıkmıyordu. Gözlerimi parlak beyazlığa açmayı istemiyordum. Kendimi ölüme hazır hissetmiyordum.
Korkuyla gözlerimi araladığımda göremediğim beyazlık beni ürkütmüştü. Belki de ölüm sanılanın sksine beyaz değil, aslında olması gerektiği gibi siyahtı.
Hareket edip edemediğimi anlamak için kıpırdadığımda boynuma keskin bir acı saplandı. Bu da neydi böyle? Daha yeni ölüyormuş gibi hissediyordum. Boynuma şiş geçiriliyor gibi acıyordu, dokunmaya bile korkuyordum.
Yorgun düşmüş gözlerimi iyice açtığımda hiç de beyaz veya siyah olmayan odada olduğumu farkettim. Burası da neresiydi?! Karma karışık bir odanın içindeydim! Oldukça küçük bir yerdi, standart bir odaydı; kitaplarla dolu ahşap bir kitaplık, üzerinde ne yapıldığı belli olmayan, uzun süredir kullanılmadığı anlaşılan bir çalışma masası vardı. Duvarlar rutubet kokuyordu, basık odanın tek bir penceresi vardı. O tek pencere de panjurla kapatılmıştı. Zavallı rüzgâr panjurların arasından içeri girmeye çalışıyordu. Panjur ipine ulaşıp panjuru kaldırmayı düşündüm, bu şekilde en azından dışarıyı görebilirdim. Belki de ölümden önce zihnimin benimle oynadığı bir oyundu bu oda.
İpe ulaşmaya çalışırken boynuma tekrar bıçaklar saplanınca olduğum yerde inleyerek kafamı duvara yasladım. En azından sesim çıkıyordu. Bu acı ve bu oda bana tuhaf hissettiriyordu, hatta panjur bile. Sanki bunları daha önce yaşamış gibi hissediyordum. Hatırlamakta zorlanıyordum fakat sanki bu benim beyaz ışık görmeyi beklerken karşılaştığım ilk oda değildi...
Ölmemiş olma düşüncesi beynimdeki sinirleri gererken kaskatı kesildim. Gerçekten hâlâ yaşıyor olabilir miydim? Bu mümkün müydü? Onca darbeden sonra ölmem gerekmez miydi? Beni nasıl hayatta bırakmıştı? Parçalarımı köpeklere atar zannediyordum.
Dakikalardır nefes aldığımı farkedince paniğe kapıldım. Lanet olsun ölmemiştim! Beni neden yaşatmıştı? Bana ne yapacaktı? Uzun ömrü boyu kölesi olarak mı kullanacaktı? Yoksa beni tekrar tekrar dövmek ve işkence etmek mi istiyordu? Fakat o zaman beni zincirlere vurmaz mıydı? Neden yumuşak bir yatakta oturuyordum?
Yavaş hareketlerle yataktan kalktım, sağ bacağım oldukça ağrıyordu. Üzerine basabileceğimi sanmıyordum, topallayarak odanın kapalı kapısına yürüdüm. Beni buraya kitlemiş olmalıydı, yine de şansımı deneyecektim.
Eski, takırdayan kapı kulpunu çevirmemle kapının bana doğru aralanması bir oldu, kilitli falan değildi. Büyük bir şok içerisinde kapıyı tam açtım ve bir hol karşıldı beni. Bu dairenin içinde de ölüm sessizliği vardı. Hole adımlarken içeride kimse yok sanıyordum. Meğersem oradaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟼𝟶 𝙶𝚄̈𝙽 | 𝚃𝙰𝙴𝙺𝙾𝙾𝙺
مصاص دماءJungkook, tek isteği parka çıkıp kitap okumakken kendini bir vampirin yatağında bulur... Kitap bitmişke
