0.5

1.2K 58 53
                                    

Ağlama, ben ağlarım.
Can bulur bu toprağım,
Gözyaşınla..

Güneş, evrene ışığını göstermeye başlamıştı. Birer birer kalkarken faniler; kimileri güne bambaşka hislerle uyanmıştı. ♡*

Derinden.
Yüzüme, salonun camından vuran Güneş ışığı ile gözlerimi kırpıştırdım. Kalkmak, içimden gelmiyordu. Normalde de gelmezdi ama bu sefer başkaydı. Sanki huzur beni ansızın bulmuştu. Uykuya direnip gözlerimi açtığımda neden yatak odasında değilde salonda, koltukta olduğumu sorguladım.
Belime sarılan kollar, dikkatimi çekti. Damarlı elleri nerede görsem tanırdım.
Kafamı zar zor çevirdiğimde arkaya,
Sarılıp uyuduğum kişinin Barış Alper olduğunu gördüm. Afalladım. Eskiden olsa, normal bir sabaha uyanır gibi olurdum. Ama eskiden olduğu gibi değildi işte, değildi.

En son, barmen tezgahında içiyordum.
Sonrası yoktu. Kollarında olmak huzur versede, gururum kollarından ayırdı beni. Ki doğru olan da buydu. *
Kollarından ayrılmak için yeltendiğimde, onunda uyandığını hissettim. O da ayılmaya çalışırken, fırsat bilip çekiliverdim koltuktan.
O da doğruldu ve oturur pozisyona geldi.
"Neden buradasın?" dedim hiddetle.
Hesap sorar tavrımla afalladı, zaten yeni uyanmıştı.
"Sen istedin." dedi suçum yok dercesine.
Bir kaşımı havaya kaldırdım.
"Neyi istedim?"
"Kalmamı, birlikte uyumayı."
Kaşım, iner pozisyondan çatık hale gelmişti.
"Saçmalama, ben istemedim."
Güldü.
"Sen istedin, hatta sarhoşluğuma ver, sabah seni suçlayayım ama n'olur bana sarıl dedin."
"Sende sarıldın yani?"
"İstediğini yaptım."
"Keşke bana inan derkende istediğimi yapsaydın." dedim ve cevap beklemeden mutfağa yöneldim.

Acı bir gülümseme belirdi yüzümde. Bana sarılmasa hesap soracağım adamdan, sarıldığı için hesap soruyordum.

Şu kahpe felek, ne garipti.

Ben mutfakta su içerken arkamdan geldi ve söze girdi.
"Dün çok içtin." dedi cümleyi tamamlayamazcasına.
"Yani?" dedim umursamayarak. Büyük ihtimalle bu kadar içtiğime şaşırmıştı, bilmiyorum.
"Yanisi, eskiden içmezdin. İçsende bir yudumla sarhoş olurdun. Ama baya bir içtin."
"Evet." dedim boş bakışlarla. Başım zaten çatlıyordu, ona ne kadar berbat halde olduğumu da anlatmak istemiyordum.
"Dolabında boştu, dün su içerken gördüm. İçki de vardı baya çöpte dolapta falan.." konuşurken cümlesini tamamlamısını beklemeden söze atıldım.
"Ee?"
"Eesi, fazla içiyorsun gibi geldi, kendine zarar verme."
"Sana ne?"
"İyi görünmüyorsun."
"İyi olduğumu mu sanıyordunda, şimdi böyle bir konuşma yapıyorsun?" dedim kırgın bir tavırla.
"Birşey demedim, sanki ben suçsuzum gibi davranmayı kes. İyi olmadığını söyledim yalnızca."
"Söyleme o zaman, farkındayım zaten. Hem herşeyinde suçlusu sensin."
"Ben mi ihanet ettim?"

Sanki ben etmiştim ihanet.
Bu kadar aşıkken, aşkıma kalbimin derinliklerinde bir inciymiş gibi bakarken nasıl ihanet edebilirdim ki? Acıydı bu hemde çok acı.
Ve en acısıda , sevdiğim adamın bana inanmamasıydı.

"Barış Alper git artık. Bana iyi gelmiyorsun nolursun git."
Yüzüme boş boş bakıp gitti.
Ve her zamanki gibi en iyi bildiği şey yapıp,
GİTTİ. Evet ben git demiştim, ama diretip kalsaydın olmaz mıydı be adam? Olmaz mıydı?...

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Üzerime kıyafetlerimi giyip işe gitmek için çıktım evden. Artık mesai tam anlamıyla başlıyor gibiydi. Yoğun bir gün olacaktı.
Mailime gelen programa baktığımda 2 röportajımın olduğunu gördüm.
Kerem Aktürkoğlu ve Barış Alper Yılmaz.

Hadi bakalım dedim içimden. Direksiyonu sıkıca kavrayıp tesislere sürmeye başladım.

İş gelip odama çıkmak üzereyken arkadan gelen ses kulaklarımı dolurdu.
"Derin Hanım!"
Arkamı döndüm, Keremdi. Barışla ilişkimiz olduğu zamanlarda, Barışla bu kadar yakın değillerdi. Ondan hiç tanışmamıştık. İsimlerimi geçiyordu ya da fotoğraflardan görüyorduk.
"Efendim Kerem Bey?"
"Önemli bir konu var?"
"Buyrun?" dedim meraklıca.
"Konu Barış."
Tek kaşım havaya kalktı, soegularcasına yüzüne baktım.
"Barış mı?"
"Evet konu Barış ve sen."
"Barış ve ben diye birşey yok."
"Şuan olmayabilir ama varmış eskiden."
"Yani?"
"Demek istediğim size ya da ilişkinize karışmak değil. Yalnızca, iyi bir şekilde ayrılmamışsınız ve Barış seninle karşılaştığından beri allak bullak-"
"Ben ne yapabilirim? Ben çok mu iyiyim?"
Diye çıkıştığımda başını öne eğdi.
"Afedersiniz, konuşmamam gerekirdi."
"Sorun değil, bende sert çıkıştım galiba.
Ama bazı şeyler gerçekten ağır."

Tükeneceğiz | barış alper yılmaz. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin