"Hatırlarım seni her akşam yıldızlar gökte belirince."
🌠
Barıştan.
Yeni gelen ve röportaj işlerine bakan kişiyle görüşmek için kapıyı tıklattım. Geç kalmıştım, dolayısıyla da sona kalmıştım.
"Gir." diye ses geldi. Normaldi ama huzursuzca içimi ürpertti. Sanki, daha önce okuduğum bir kitabın son cümlesi gibiydi.
Merakla açtım kapıyı.
Kapıyı açtım,
Açtım, açtım.
Gözlerimi sıkıca yumdum,
Gözlerimi açtım.
Yanılmış olmak istedim, yanılamadım.
Gözlerimin kör olmasını istedim, olmadı.
Karşımdaydı...Yüreğimin en derinindeki aşkı çözmeye çalıştım, bir kördüğümdü, çözemedim.
Terkedişimin ardından ilk defa bakıyordum sevdiğime. Gözler, kalbin aynasıdır derler.
Gözlerimin en derininde bir sevda kıvılcımı vardı. Ama onun önüne, gurur ve öfke geçiyordu. Aşıktım hala; köpek gibi. Ama öfkem dinmiyordu...Tirtir titriyordu, dengede bile duramayacak kadar titriyordu. Masaya tutundu. Sanki bir dönencedeydi. Gidip kolundan tutmak istedim, "ben buradayım." demek istedim, kahretsinki yapamadım. Öfkem izin vermedi.
Zaten zayıftı ama daha da zayıflamıştı. Çok yemek yememiş miydi? Saçları uzamıştı. Normalde iki aya bir kestirirdi. Şimdi ise belindeydi. Yorgundu, solgundu. Kumral olan sevdiğim, sararıp solmuştu.
Elleriyle sıkıca tuttu masayı. Sanki bir uçurumdaydı ve esen rüzgara karşı gelemiyordu. Adım adım boşluğa düşüyordu. Ellerimse yetişmiyordu, gururum onu kurtarmaya yeltenmiyordu.
O güzel gözlerinden gözyaşı düştü. Hiç yadırgamadı yerini yaşlar. Bir yoldaymışcasına akıp gitti. Acaba şu 1,5 yılda kaç kez o yoldan geçmişti?
Yutkundu, acıyla yutkundu. Sanki boğazında bir yumru vardı.
Kalp atışlarımız, 10 metre öteden duyulurdu. Sessiz haykırışlarımızı, birbirimizden başka anlayanda yoktu.Hatırlara geldi gözümün önüne, terkedişim, terkedilişi...
Nefretim büyüktü, bir çığ gibiydi ve eziyordu bizi.
Zorlukla sordum,
"Derin...
Ne işin var burada?"
Cevap vermedi,veremedi.
İstesede, verecek durumda değildi.
Ayaktaydı ama ruhu yeri boyluyordu.
Eceline, aşkla koşuyordu.
Kıyamıyordum, onun üzülmesini istemiyordum.
Ama nefret ettiğim gururum tüm bu düşünceleri siliyordu.
"Ne işin var burada?!"
Zorlukla cevap verdi;
Soluksuzdu, sanki son sözleriydi...
"İ-iş iş için." gözyaşları usulca akıyordu..Derinden.
Öfkesi,nefreti tazeydi. Aşkımızın tam önüne ördüğü duvarları aşabilmiş değildim.
Kırgındım, kırıktım, yalnızdım.
Halbuki en tenha sokakta bile olsam onun gözlerinde sıcaklığı bulurdum.
Zorlukla sordu, sertti, acımasızdı, kırıcıydı;
"Ne işin var burada?"
Cevap vermek istedim, veremedim. İki dudağımın arasındaki cam kırıkları, konuştukça canımı yakıyordu. Acıyordu, kalbim acıyordu. Ama bilen yoktu...
Tekrardan sordu.
"İ-iş iş için." diyebildim. Gözyaşlarım öylesine akıyordu ki, durduramıyordum. Aklım önüne set çekse, kalbim kaldırıyordu. Ve akıp gidiyordu.Hışımla çıktı odadan, eskiden olsa ne mutlu olurdu beni gördüğüne.
Yanıyordum onun ateşinde.
Öfkesinde kavruluyordum.
Gururunda düşüyordum.
Bakışlarıyla üşüyordum.
"Gözlerinin en derininde ki sevda kıvılcımıyla yeniden hayata dönüyordum."Odadan çıkmasıyla kendime gelemedim. O pozisyonda kaç dakika kaldığımı bile bilmiyordum. Kitlenmiştim, anahtarımsa ondaydı.
1 dakika,
5 dakika,
10 dakika,
30 dakika?Ne zamandan beri masaya sımsıkı tutunmuştumda, karşımdaki uçurumla ölüm kalım savaşı veriyordum?
Adımın duyulmasıyla irkildim,
"Derin Hanım, Derin Hanım! İyi misiniz?"
"İ-iyiyim."
"Derin Hanım iyi görünmüyorsunuz doktor çağıralım, çabuk doktoru arayın gelsin."