4.Bölüm - Korkunun Ecele Faydası Yok

50 13 44
                                    

Neredeyse kulaklarımı kanatıp beni sağır edecek kadar yüksek olan alarm bir anda sustu. Hala önümdeki ölü adama bakıyordum. İki gün içerisinde şahit olduğum ölümlerin sayısı giderek artıyordu.

Albayın bir kardeşi olduğunu yeni öğrenmiştim. Savaş alanlarında vahşi ve tereddüt etmeyen biri olduğunu elbette biliyordum ama öz kardeşini öldürecebilecek kadar acımasız olduğunu şu an fark ediyordum. Düşmanın tanıdık veya yabancı olmasına gerek yoktu onun için, düşman olması onu yok etmesi için geçerli bir sebepti.

Şu anda etrafta kimse yoktu. Savunmasızlığım yüzüme bir sille olarak çarptığında boş koridorlar arasında nereye gittiğime bakmaksızın koşuyordum. Albayı ya da onun ekibinden herhangi birini göremediğim için göğsüm kaburgama şiddetle çarpıyordu. Ölmek istemiyorum. Bir kere daha bu korkuyu yaşamak istemiyorum.

Tam bir ayrıma ulaştığımda, köşeden bir el beni omuzumdan yakaladı ve metal duvara doğru itti. Bedenimdeki her bir hücre çaresizce alarma geçti ve beceriksizce birkaç yumruk savurdum. Hepsi profesyonel bir şekilde defedildi ve kolumu geriye bükerek yüzümü duvara yapıştırdı.

"Çok gürültücüsün."

Sesin sahibini tanıyordum.

"Albay Oh!"

Neler oluyor? Neden beni duvara bastırıyorsun?

"Sana saldırı altında olduğumuzu söylediğim halde neden yerimizi belli edebilecek şekilde abartılı tepkiler veriyorsun?"

"AHHH-" Kolumu bir tur daha çevirdiğinde neredeyse omuzumdan çıkıyordu. Kaslarımın yırtılmasına ramak kalmıştı. Kulağıma vuran sıcak nefesine rağmen sözleri kanımı donduracak kadar soğuktu. "Bizi tehlikeye atacağın bir durumda senden kurtulmayacağımı sanma."

Kollarımı sonunda serbest bıraktığında acıyla omuzumu tuttum. Nasıl bu adama bulaşacak kadar şanssız olduğumu anlayamadım. Ölümle burun burunayken bile onun yanında olduğumdan daha güvende olduğum gerçeği yüzüme öyle sert çarptı ki neredeyse sinirden ağlayacaktım.

Yüz ifadesi değişmedi ama bakışlarındaki bir şeyler olması gerekenden daha rahatsız ediciydi. Hareket etmek yerine duvara yaslandı ve kollarını göğüsünün üzerinde çaprazladı. Derin bir nefes alıp gözlerini kapadı, sonra minik mırıltılarla onaylamayarak başını salladı.

Kendi kendine konuşuyor gibiydi. Bir ya da iki dakika kadar duruşunu bozmadan öylece bekledi. Olduğum yerde durmuş öylece ona bakıyordum. Gözlerini aniden açtığında kulağından bir iletişim cihazını çıkardığını fark ettim.

Aptallığım yüzümü kızartmıştı. Tüm ülkeye nam salmış bir Albayın sadece bir olay yüzünden delirmesi işten bile değildi. Kendi kendine konuşmuyor ekibiyle iletişim kuruyordu. Neyse ki düşüncelerim sadece kendi beynimle sınırlıydı. Ben söylemediğim sürece bu utanç verici olaydan haberi olmayacaktı.

Hiçbir şey söylemeden öne geçti ve eliyle beklememi işaret etti. Bulunduğumuz yer arka arkaya sıralı üç araştırma laboratuvarına çıkıyordu. Mantıklı düşününce istedikleri şeyin laboratuvarda olması oldukça normaldi. Çıkışa gitmek yerine burada neden beklediğimizi şimdi anlıyordum.

"Daha önce hiç kavga ettin mi?"

"Hayır. Neden?"

Sıkıntılı bir nefesi dışarı bırakırken eliyle yüzünü ovuşturdu. "Pekala... Şuanda senden tek istediğim geride durman. Başka hiçbir şey yapma. Gözünün önünde ölüyor bile olsam arkana bakma ve buradan uzaklaş."

Başımı kaldırıp ona baktım. Karanlık koridorda oldukça yakın duruyorduk, konuşurken sıcak nefesi suratıma vuruyordu.  "Anladın mı?" diye sordu. Bu sefer bakışında acıma vardı. Buradan tek başıma çıkamayacağımı o da biliyordu. "Hazır ol. Bir koridor arkamızdalar."

Temporary Pleasure || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin