31.Bölüm - Bir Çözüm Yolu

26 9 56
                                    

Göz kapaklarımın üzerinde gölgeler iki yana sallanıyordu. Karanlığın içerisinden bana doğru yaklaşan canavar açlıkla dilini salladı. Ağzından o kadar çok salya akıyordu ki, önünde küçük bir gölet oluşturmuştu. Pençe gibi duran ayağını ıslaklığın üzerine bir şapırtıyla bastı. Saldırmak için pozisyona geçiyordu ama koşmaya başladığında baktığı şey ben değildim. Omuzumun üzerinden atlayıp geçerken nereye gittiğine bakmak için kafamı çevirdim.

Sehun...

Benden çokta uzak değildi. Sersemlemiş adımlarımı birbiri arkasına dizerken canavar tiz bir sesle çığlık attı. İlk başta ona yaklaşmamı istemediğini düşünmüştüm ama gözlerini başka bir hedefe kilitlediğinde olduğum yerde kaldım.

Anne?

İlahi bir ses kulak zarımı patlatacak gibi tok bir sesle, "Seçimini yap." dedi. "Anneni mi kurtaracaksın yoksa sevgili mi?"

Yerde cansız yatan iki bedene baktım. Gerçekten ikisi arasında bir seçim yapabilir miydim?

Ben düşüncelerimle boğuşurken canavar ikisinin ortasında durdu. Hangisini seçersem diğerini benden alacaktı. Sabırsız homurtuları dizlerimi titretirken anneme doğru koştum. Benimle eş zamanlı olarak Sehun'a doğru yöneldi ve onu kucağına alıp bana bağırdı. Ne olduğunu anlayamadım. Onu kirli pençelerinden çekip almak için peşinden gittim ama her şey için çok geçti. Onu bir kafesin içerisine yerleştirdi ve kapısını kapattı. Karanlıktan kırmızı gözlü sırtlanlar çıktı ve hareketsiz duran bedenine burunlarını sürttüler.

"Hayır." Sesim bir fısıltı gibiydi. "Hayır."

Diğerlerinden daha iri olan bir sırtlan öne çıktı ve kolundan tuttuğu gibi onu karanlığa çekti. Kafese sadece iki adımım kalmıştı ama yetişemedim. Dizlerim üzerine inanamayarak çöktüm. Gerçekten gitmiş miydi? Olamaz.

Yerimden sıçrayarak uyandığımda, dışarısı çoktan kararmıştı. Güçlü bir ağrıyla yanan gözlerimi ovuştururken ellerimin arasından görebildiğim belli belirsiz bir gölge vardı. Yanımda oturuyordu.

Belki rüyanın etkisinden belki de gerçekten o olmasını umut ettiğimden gözlerim tam odağını yakalayana kadar onun Sehun olduğunu düşündüm. Ama değildi, kaşının üzerinden parlayarak gözüme ışıldayan metal parçası onun Yixing olduğunu bağırıyordu.

Bir elini uzatıp alnıma yasladı. "Nasılsın?"

"İyiyim." Dirseklerimden destek alarak doğrulmaya çalışırken uzanıp bana destek verdi ve yastığımı düzelterek arkama yaslanmama yardım etti. "Ne oldu? Ben... ben hatırlamıyorum." Şakaklarımı ovarak acıyı hafifletmeye çalışıyordum ama pek bir işe yaradığı söylenemezdi. "Sehun nerde?"

Neden hiçbir şey hatırlamıyorum?

"Jongin..." Yixing başını çevirip gözlerini yumdu. Her ne söylemek istiyorsa bu onun canını fazlasıyla yakıyordu. O gece ilk kez, çiğ ve çatlamış bir sesle konuştu. "Burada daha fazla kalamazsın. Sehun'u da alıp buradan gitmelisin."

"Anlamıyorum?"

"Ne olduğunu hatırlamıyor musun?" Yüzünde belirgin bir şaşkınlık vardı. "Junseok'un yaptığını ve Sehun'a neler olduğunu?"

"Junseok..." Gözlerimi kapatıp kendimi hatırlamaya zorladım. Anlamsız imgeler gelip geçerken hareketsiz yatan Sehun'u gördüm. Sonra Junseok'un yüzü kanlar içerisindeydi, Yixing'in sakinleştirici sesi... "Neler oluyor?"

"Aslında senin bana anlatmanı umut ediyordum ama sende bilmiyorsan... sanırım boku yedik."

İçime büyük bir korku dalgası yayıldı. Kanın Sehun'un suratında çekilerek tamamen solmasını ve hafifçe ayrılmış dudaklarının titreyerek nefes almak için çırpındığını hatırladım. Yerimden hızla fırlarken kolumdan tutup beni durdurdu, hala yatağın kenarında oturuyordu. "Sehun? O nerede? Yixing beni ona götür."

Temporary Pleasure || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin