11.Bölüm - Kurtuluş

32 11 48
                                    

"Senin gibi biri benim için ağlarken nasıl sessiz kalabilirim?"

"Tam bir Romeo'sun ama ne yazık ki ben Juliet değilim."

"Romeo olduğum doğru ama Juliet benim ilgi alanımda değil." Flörtöz bir şekilde göz kırptığında kahkahama engel olamadım.

"İyi misin? Kendinde bir gariplik hissediyor musun?" Elimi alnına dayadım, ateşi çıkmadığı için gerginliğim biraz daha azaldı. Sonuç olarak buradaki çoğu şey sterilden çıkmıştı ve mikrop kapma olasılığı, zaten riskini aldığım bir şeydi.

"İyiyim." Alnındaki elimi tuttu ve sıcak bir şekilde gülümsedi. Zhang Yixing bana böyle baktığında kalbimin teklediğini itiraf etmem gerekiyordu.. Kusursuz yüzü ve flörtöz kişiliğiyle bir sürü kişiyi kendine aşık edebilirdi. Sargılı elimi gördüğünde kaşlarını çattı. "Yaralanmışsın."

"Albay benim için onu sardı şimdi daha iyiyim." Gözlerim yanımdaki adama kaydı, o da bana bakıyordu.

"Sevindim." Bal renkli gözleri güneş gibi parladı. "Profesör ne oldu? Onu kurtarabildin mi?"

Gözüm yerde yatan adamı buldu. Binbaşına o kadar çok odaklanmıştım ki sorulana kadar Profesör Chang aklıma bile gelmemişti. "Yakında uyanacağını umuyorum." Sesimde belirgin bir tedirginlik vardı ama o bunu ya fark etmedi ya da umursamadı.

"Kalkmama yardım eder misin?" Uzanıp elinden tuttum ve oturmasına yardım ettim. Derin olmayan yaralarının çoğu kabuk bağlamıştı. Derin olanları dikkatlice temizlemeye özen gösterip sarmıştım.

"Üsse döndüğümüzde senden kan örneği almalıyım." Sesimdeki ciddiyet yüzüme yansıdı. Zar zor yutkunarak gözlerimi üzerinden çektim. "Bir süre kontrol altında kalman gerek ve sırtın tamamen iyileşene kadar dinlenmelisin."

"Elbette." Sesi tamamen güven içeriyordu. Sanki benim yüzümden ölümle burun buruna gelmemiş gibiydi.

"Daha fazla buna katlanamayacağım. Siz ikiniz bir oda tutun!" Donghyun kusmak ister gibi bize bakıyordu. İşaret parmağını ağzına soktu ve yalandan öğürdü. Minsung, ona bir aptal gibi davranmamasını söyledi ve ikili şakayla karışık dövüşmeye başladılar.

Benim gözümde bu adamlar ekipten çok daha fazlasıydı. Birbirlerine kan bağı olmadan kardeş olmuşlardı ve sıkı sıkıya bağlılardı. Hiçbiri diğerinin karakterinden şüphe duymuyor, birbirlerine sonsuz güveniyorlardı.

Öz kardeşlerime bile yabancı olduğum bir dünyadan gelmiştim ben, güven sadece bir kelimeden ibaretti.

"Üsse dönelim." Albayın gözleri yüzümden geçti gitti. "Minseok, Donghyuk siz Yixing'i taşıyın. Minsung, Daniel sizde Chang'ı alın. Burada daha fazla zaman harcamamıza gerek yok."

"Emredersiniz Albay." Hepsi bir ağızdan söyledi.

Yine teker teker delikten dışarı çıkacaktık. Bu sefer Albay beni dışarı çekti ve ben daha geri çekilmeye şans bulamadan kucağına düşmeme neden oldu. Yüzüme yaklaşan nefesin sıcaklığını hissedebiliyordum. Aniden hava ağırlaştı, hareket edemiyor gibiydim. Kahve gözlerinde o an bir arzu pırıltısı gördüm ya da gördüğümü sandım. Emin değilim. Uzanıp yanağımın üzerine parmağıyla bastırdı.

"Öhm öhm." Minseok yalancı bir öksürükle boğazını temizlediğinde ayağa kalktım ve diğerlerinin geçebilmesi için yolu açtım.

"Arkamda kal." Gözleriyle üzerimde bir hakimiyet kurarken sadece başımla onaylayabildim. Tüylerim diken diken olurken bu az önceki olayın etkisiyle miydi yoksa ikinci bir yaratığın camını kırıp ortadan kaybolmasından mıydı emin olamadım.

Temporary Pleasure || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin