5.Bölüm - Tutsak

42 12 47
                                    

"Nereye gidiyoruz Albay?"

Hızlı adımlarına yetişmek için büyük adımlar atmaya özen gösteriyordum. Söylemem gerekir ki bu adamın insanüstü birçok yeteneği vardı. Bir insanın olabileceğinden daha hızlı hareket ediyordu. Savaş alanında normal bir insanın olabileceğinden daha dayanıklıydı ve neredeyse hiç yorulmuyordu.

"Bir tutsağı görmeye."

"Nasıl yani? Bunun benimle ne alakası var?" Bir tutsağı yakaladıysa bu onun sorunuydu neden onu benimde görmem gerektiğini anlayamıyordum.

"Fazla konuşuyorsun." Soğuk bir şekilde konuştu. Bunun üzerine daha fazla soru sormadım. Ardı ardına kaç tane koridordan geçtiğimi saymadım. Burası labirent gibiydi, köşeyi döndüğüm her seferinde aynı yere doğru ilerliyor gibi hissettiriyordu. Sonunda bir kapının önünde durduğunda takip mesafesinde geride bekledim. Parmak izi kilidini okutmadan önce dönüp bana baktı. Bir şey söylemesini beklesem de tekrar önüne dönüp kapıyı açtı.

İçeriye girer girmez soğuk hava etrafımı sardı. İnce kazağım beni soğuktan koruyabilecek kadar güçlü değildi, kol yenlerinden tutup parmaklarımı içeri doğru kıvırdım. Burası bir hapishaneden çok mezbaha havası taşıyordu. Mermer duvarlarında çeşitli lekeler vardı ve içeriye ağır bir et kokusu hakimdi.

Bir kapının daha ardına geçtikten sonra gördüğüm şeyle gözlerim sonuna kadar açıldı. Odanın ortasında ellerinden zincirle tavana asılmış bir adam duruyordu. Üzerinde çamaşırından başka bir şey yoktu. Eski savaş yaralarının etrafı buzlanmıştı.

"Neler oluyor?"

Bana aldırış etmeden uyuyan adamın üzerine bir kova su fırlattı. Su vücuduna çarptığında soğukla etkileşime girdi ve havaya hafif bir duman bıraktı. Ağzına kaçan suyu yere tükürdü. Yüzü yara izlerinden seçilemeyecek kadar hasar görmüştü. Bedeninden bütün gücü çekilmişti, bileklerinin etrafındaki zincirler ağırlığını tartamayıp derisini kemiğinden ayırmıştı.

"Uyan bakalım uykucu. Sana bir doktor getirdim." Dönüp suratıma baktı. Tüm gücümle soğuktan titreyen bedenimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Başını iki yana salladıktan sonra üzerindeki üniformayı çıkardı ve suratıma fırlattı.

"??"

"Hipotermiden ölürsen bir işime yaramazsın."

Şokla suratına baktım. Üst bedeni tamamen açıktaydı şimdi. Gözlerim istemsizce gergin kaslarının üzerinde dolaştı. Bir askerin vücudunun yağlarla kaplı olmasını bekleyemezdiniz elbet, yine de fazlasıyla iyi bir vücuda sahipti. Sixpacklerini özenle oyulmuş göğüsleri takip ediyordu. Pantalonunun kenarlarından görünen V çizgisi oldukçu erkeksi bir hava yayıyordu. Bir an içimdeki kıskançlığa engel olamadım.

"Değil mi doktor?"

"Ne?"

Afallayarak yüzüne baktığımda kaşı yukarı kalktı, üzerindeki kıskanç gözlerimi fark etmemiş olmasını diledim. Diğer türlüsü gerçekten hoş olmazdı. Bir erkeği dikizlediğimi düşünmesi isteyeceğim son şey bile değildi.

"Boş ver." Elini önünde savurdu. "İncelemek için kan örneğini al."

Masada duran şırınga ve tüpe baktım. Normalde kan almak benim işim değildi ama numune toplarken bu tür ince işlere alışmıştım. Derin bir nefes alıp iğneyi deliğe yerleştirdim. Kolları yukarıda olduğu için tüm kan akışı aşağıya doğruydu. Gerilmiş kollarında damarı bulmak zor değildi. Önceden kan almak için koluna açılan delikleri açıkça görebiliyordum zaten.

"Lütfen hareket etme." Ellerim tenine değdiği an delici soğuk etimi yaktı. Cansız duran grileşmiş cildinden kanını çekerken içim buruldu. Böyle giderse fazla yaşamayacağı barizdi. Yine de ben bir doktordum ve burada herhangi bir şeye karışamazdım. O yüzden sadece işimi bitirip kenara çekildim.

Temporary Pleasure || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin