18.Bölüm - Zaman İşliyor

30 11 11
                                    

Kuzey ışıklarının yere vurduğu yeşil ışık, tenime derin bir gölge düşürüyordu. Buraya gelmek için neredeyse yarım yıl boyunca babama yalvarmak zorunda kalmıştık. Benimkinin yanında ikizlerin sonsuz ısrarları çok daha sinir bozucu bir hale geldiğine sonunda kabul etmekten başka bir çaresi kalmamıştı.

"Işık ışık diye tutturdunuz alın gördünüz işte! Hadi geri dönelim."

"Babaa daha yeni geldik!" Lelia dudak büzünce kıkırdamadan edemedim. Masum yüzü pembe yanaklarla süslenmişti. Sadece yüzüne bakmak bile onu kollarımın arasına alıp yanaklarını sıka sıka sevmek istememe neden oluyordu.

Somurtan iki surat, gözlerimin içine dolu dolu bakarken babamın huysuz homurtuları diğer insanların dikkatini çekiyordu. Normalde insanların ona bakış şekli pek umurunda olmazdı ama bu sefer gerçekten rahatsız olmuş gibi etrafımızdakilere bakıyordu. "Ne yaparsanız yapın. Ben arabaya geçiyorum."

İkizler ellerime yapıştı ve bir kez daha Kuzey Işıklarının nasıl oluştuğunu sordu. Onlara sabırla bir daha açıkladığımda bu sefer daha farklı sorular sormaya başladılar. Heycanları benimde yüzümü güldürüyordu.

"İsmi neden Kuzey Işıkları?"

"Rengi neden pembe değil de yeşil?"

"Kuzey Işıklarının içerisinde Unicorn gibi farklı yaratıklar var mıdır?"

"Güneyde olsaydı rengi değişir miydi?"

Sorular uzadıkça uzadı. En sonunda Larie kucağımda uyuyakaldı ve Lelia da uyuklamaya başladı. İkisini kucaklarken biraz zorlansam da bir şekilde kaldırmayı başardım.

Burası çok kalabalıktı. Bizim gibi gerçeğini görme şansını hiç elde edemeyip buraya gerçeğe yakın bir hologramını görmeye gelen çok fazla kişi vardı. Hükümet dış dünyanın güzelliklerini unutmamamız için yıl içerisinde birkaç sefer böyle hologram etkinlikleri düzenliyordu.

Bu benim Kuzey Işıklarına ikinci gelişimdi. İlkinde henüz ne gördüğümü anlayamayacak kadar küçüktüm. Annemin avucunda sıkıştırdığı küçük elimi hiç bırakmadığını ve pamuk şekerim yere düştüğü için birinin özür dileyerek yenisini verdiğini anımsıyordum ama ışıkları gördüğümü hatırlayamıyordum.

Her adımında kalabalık biraz daha artıyor gibiydi. Kardeşlerimi kucağıma iyice bastırdım. Henüz altı yaşında bile değillerdi ama fazlasıyla ağırlardı. Bir yerde gücümün tükenmesinden ve onları yere düşürmekten korkuyordum.

Biraz ilerimde üniformalı bir adam gördüm. Uzun ve yapılı vücudu bir sürü insanın arasından anında seçilmesine neden oluyordu. Aramızdaki mesafe azaldıkça üzerimdeki ağırlık giderek hafifledi. Kalbim anlamadığım bir şekilde hızlanmaya başladığında artık tam olarak önümdeydi.

Bir şekilde yüzü çok tanıdık geliyordu. Bunu sadece beynimdeki ses değil kalbimde söylüyordu. "Biz bu adamı tanıyoruz."

"Hatırlamıyorum." dedim onlara karşılık olarak. "Onun kim olduğunu hatırlamıyorum."

Sert yüz hatlarına karşılık yumuşak bir yüzü vardı. Hafif kavisli burnu ve şekilli dudakları, ifadesiz duran suratında çok güzel konumlandırılmıştı. Alnının iki yanına dökülen saçları kahve gözlerinin kenarlarına sürtünüyordu ama bundan hiç rahatsız olmuyordu.

Zaman durdu. Tüm kalabalık, Kuzey Işıklarının yüzüme çarpan yansıması ve hatta kardeşlerim, hepsi gitmişti. Bomboş kalan ellerime baktım.

Nereye gittiler?

"Jongin..."

Kim... Bana kim sesleniyor?

Temporary Pleasure || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin