12.Bölüm - Kendi Türünle Tanışmak

36 11 76
                                    

Hayatım boyunca nefret ettiğim üç şey vardı. Uykumdan uyandırılmak, bana yalan söylenmesi ve yemeğimi paylaşmak.

Ama şimdi ona Jongdae'nin yüksek tiz çığlıklarını da ekledim.

Saat sabahın yedi buçuğuydu. Beni yatağımdan yere düşürmüş, bağıra çağıra üstüme hepsi birbirinin aynısı olan kıyafetleri tutuyordu. Sinirden kafayı yemek üzereydim.

"Binbaşını yatağa atabilmen için güzel gözükmelisin!"

"Ne saçmalıyorsun? Çekil üstümden."

Onu üzerimden atıp ayağa fırladım. Bu adamı üç kez görmüştüm ve ikisinde bana aynı sinir krizini geçirtmeyi başarmıştı. Sahi nasıl bu kadar sinir bozucu olmayı başarıyordu?

"Odamda ne arıyorsun?" Gözlerimi ovuştururken sordum.

"Binbaşı Zhang'ın bu gece seni yemeğe çıkarıcağını duydum. O yüzden seni hazırlamaya geldim." Ellerini çırptı. Çok mutlu gözüküyordu o yüzden suratına bir iki tane çakmak istedim.

Onu kolundan tutup kapıya doğru çekiştirdim. Direnmeye çalışıp, etimi cimcikledi ama onu dışarı atmadan durmayacaktım. "Lütfen git ve bir daha gelme."

Kapının dışına fırlatılırken konuştu, "Ama Jongincim ayıp ediyorsun. Ben burada senin ve biricik Binbaşımın arasını yapmaya çalışıyorum. Ayrıca bu durumdan benim bir çıkarım da yok."

"Ne güzel işte! Beni rahat bırakman için geçerli bir sebep." Kapıyı suratına çarptım. Hala bir şeyler söylüyordu ama onu umursayacak bir durumda değildim.

Zaten oldukça zorlu bir görevden daha yeni dönmüşken bir de elin delisiyle uğraşıyordum. Bir daha Albayı gördüğümde onun kapımın parmak izi sisteminden çıkarılmasını rica etmeyi aklıma yazdım.

Benimle beraber yere savrulan çarşafıma baktım. Yatağımın üzerinde bir savaş çıkmış gibi gözüküyordu. Bir an düzeltip düzeltmemek arasında gidip geldim sonra öylece uykuma dönmeye karar verdim. Gözlerimdeki uyku giderek açılıyordu ve bu endişeyle kendimi yatağa atıp gözlerimi kapatmama neden oldu.

Ne yazık ki, o şansı düşünme aşamasındayken kaybetmiştim. Gözlerim kapalıyken yüze kadar koyun saydım. Annem ben daha çocukken bunun çok işe yaradığını söylemişti, yarıyordu da. Ama bu sefer koyunlar evrimleşip Jongdae'nin kafası belirince yatağımdan fırladım.

"Şerefsiz her yerde peşimde."

Sağa döndüm, sola döndüm, yok. Geri uyuyabilmek için yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı artık.

Dün gece Albayın beni odaya taşıdığını ve konuştuğumuzu hatırlıyordum ama üstümdeki kıyafetlerimin rahat bir pijamayla değiştirildiğini hatırlamıyordum.

Bir anlığına fazla yorgunluktan hafıza kaybı yaşadığımı falan düşünsem de yatağa yatırıldığımı net bir şekilde hatırlıyordum. Yani geriye kalan seçenek Albay Oh'un üzerimi değişmem için bana yardım edecek birilerini gönderdiğiydi.

Üzerine fazla düşünmek anlamsız geldi. Kalkıp duş almak için hazırlık yaptım. Aynaya yansıyan yüzüm solgun görünüyordu. Göz altlarım yarım yamalak uykularım yüzünden torbalanmıştı. Dudaklarım da çatlaktı. Bu şekilde hala beynini kullanabilen bir zombiye benziyordum.

Su vücudumdan aktıkça üzerimdeki ağırlık giderek hafifledi. Balçığa sokup çıkarılmışım gibi tenimin rengi giderek kendine geldi. Saçlarımın arasına parmaklarımı soktuğumda kalıp şeklinde kuruyan mukus henüz boş olan midemin sarsılmasına neden oldu.

Temporary Pleasure || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin