34.Bölüm - Son Umut [Final]

25 8 70
                                    

Sehun, Kai'nin cansız vücudunu üzerimden almaya yeltendiğinde onu ittirdim. "Dokunma."

Ona kızmaya hakkım yoktu. Tüm suç bendeydi eğer Kai'ye yaklaşıp bıçağı tutmasaydım ona saplanmayabilirdi. Eğer peşinden koşmasaydım onu öldürmeyecektim. Eğer... eğer ... eğer ...

Aslında daha en başında onları buraya gelmek zorunda bırakmasaydım Kai ölmemiş olacaktı.

"Senin suçun değildi." dedi. Sesi buz gibi soğuktu. "Hem zaten yapacak bir şey yoktu. O bıçağın açtığı yarayı tedavi edemezsin." Neden yardım etmediğini açıklamaya çalışırken ki çaresizliği beni daha da aşağı çekerken düşmek üzere olan yaşlarımı tuttum.

Sus.

Beni daha da kötü hissettirme. Lütfen bana bunu yapma yalvarırım sus.

"Bunun senin için ne kadar kötü olduğunu biliyorum ama kendini suçlamana izin veremem."

Nolur... sus.

Üst katlardan ardı ardına ateş edildi. Yapmayı amaçladığım şeyi yapamamış hem kendimi hemde bana güvenen bunca insanı hayal kırıklığına uğratmıştım. Onların karşısına çıkmaya yüzüm yoktu ama buna mecburdum.

Sehun önümde diz çöktü. Ona doğrudan bakamayacak kadar kötü hissediyordum kendimi. Bir an için bile olsa onu sorumlu tuttuğum için utanıyordum.

"Gitmeliyiz."

"Onu taşımama yardım eder misin?" Artık vücudu tamamen soğumuştu. Dudakları mosmordu ve vücudu kansızlıktan kaskatı kesilmişti. Onu, önce zemine bırakmak yerine kendimde beraber kaldırdım. Kan göletine değip üzerinin kirlenmesini istemiyordum. Sehun eliyle destekleyip Kai'yi kollarım arasında rahatça taşımama yardımcı oldu.

Yol boyunca kendimi sakinleştirmek için elimden geleni yaptım. Sonunda kapıya vardığımızda gözyaşlarımı bir daha akmamak üzere içimde tuttum. Güçlü olmalydım çünkü Kai'nin intikamını almam gerekiyordu. Ne olursa olsun Junseok'tan bu yaptığının hesabını soracaktım. Bizi ayırdığı, ona eziyet ettiği ve benimle iletişime girmesine izin vermediği için bedelini ödeyecekti.

Bütün bunları yaptığı için cezalandırılması gerekiyordu.

Kapıyı açmadan önce Sehun beni durdurdu. Eli omuzumdaydı, bana mahcuplukla bakıyordu. Onu suçlamıyordum. Önceliği beni korumaktı. Dolayısıyla yaptığı herhangi birşey yüzünden onu sorumlu tutamazdım.

"İyi misin?"

"Hayır."

Fazlasıyla dürüst cevabım söylemeyi düşündüklerini ağzına tıkmıştı. Sehun başını salladı. Kapıyı itmek üzere parmaklarını hareket ettirmişti ki yüksek sesli bir gürültü koptu. Aynı anda yükselen bağırışlar Sehun'la beni otomatik olarak harekete geçirdi. Kapı açılır açılmaz koşmaya başlamıştık. Kai'nin vücudunun ağırlığı hiç üzerimde değilmiş gibi nefesimi tutarak koşmaya devam ettim. Ta ki olayın patlak verdiği yere ulaşana kadar.

Yerdeki askerlerin bizimkilerden biri olup olmadığını anlayamıyordum bile. Her şey... çok karmaşık bir hal almıştı.

Gözlerim yavaş yavaş hüzünle kaplı olan deriyi üzerinden attı ve gerçekliğe geri döndü. Zemindeki kan nehri gözardı edilemeyecek kadar yoğundu. Binanın dışından büyük bir gürültü daha koptu.

"Ne oluyor..."

Kapının hala kapalı olduğunu gördüğümde bu cesetin nereden geldiğini anlamakta zorluk çektim. Arkamızdaki koridorlardan birinin içerisinde Yixing'in sesi yankılandı. "Çabuk olun!" Kanla kaplanmış olan yüzünü gördüğümde ağlamaya meyilli olan gözlerim buğulandı. Görünüşte yaralı değildi ama ihtimali bile beni derinden sarsmıştı.

Temporary Pleasure || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin