1.7

2K 139 67
                                    

"dilerim ki,

dilerim ki asla caymazsın benim olmaktan.

dursun zaman

kalsın yerim, derinlerinde saklanan."

güneş

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

güneş.

şansımın ne zaman döndüğünü şimdi daha iyi anlıyordum. şansım, barış alper'in mesajlarıma baktığı o an dönmüştü. çıkmazda hissettiğim, hayata dair ne istediğimi bilmediğim, geleceğimi planlayamadığım ve kendimden ümitsiz olduğum o zaman bakmıştı mesajlarıma. o'na önceden yazdığım tüm mesajlardan daha kötü hissettiğim an cevap vermişti bana. 

siktir et demişti, değmezdi ona göre bu dünyaya. bu kadar gözyaşı fazlaydı ona göre güzel olan gözlerime. iyi ki de o'na göre güzeldi gözlerim... ben kimseye bakmak istemiyordum; yönüm o olsun istiyordum.

isteğimi gerçekleştirdim. 

o'na döndüm. 

o ise zaten beni izliyordu. 

göz göze geldiğimizde gülümsemeden edemedim. "yıldızları izlemiyor muyduk?" 

gülümsedi. her gülümseyişinde bir şeyler yapıyordu kalbime. anlayamıyordum. o kadar hızlı atıyordu ki... yaşadığımı hissediyorum. güldüğünde, elimi tuttuğunda, sarıldığında... sanki ondan öncem yoktu. ondan önce yaşamıyordum. kalbim atmıyordu.

"benim yıldızım sensin." 

bir şey söylemedim. çimenlerin üstünde yanına iliştim iyice, başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım. burada uyuyabilirdim, burada gülebilirdim, uyanabilirdim ve nefes alabilirdim. en çok burada yaşayabilirdim.

parmaklarını saçlarımda hissettim. 

"saçların çok yumuşaklar," dediğinde mırıldanır gibi onaylar ses çıkarttım. güldü bu tepkime, minik kıpırtısından anlamıştım. "saçlarıma bakmayı seviyorum." 

aklıma gelen şeyle heyecanla barış'ın göğsünden başımı kaldırdım. hâlâ o'na yakın olduğumdan hafifçe üstüne eğilmiş durumdaydım. "sana saç bakım rutinimi anlatmamı ister misin?" 

güldü. önüme düşen saç tutamıma parmağını dolayıp istekle baktı gözlerimin içine. tam bu anlarda her şeyi olmak istiyordum. en çok beni sevmesini istemem normal miydi? 

"anlat," dedi yumuşak ses tonuyla. 

anlatmaya başladım. ilk önce kullandığım şampuandan, içeriğinden, sonra saç kremlerimden bahsettim. "ve saç yağım..." dediğimde dudaklarım dudaklarıyla kapanmıştı. kalbim hızlandı. o'na bıraktım kendimi, geri çekilemedim. geri çekilmek istemedim. 

çimenlerde oturur pozisyona gelerek kucağına oturttu. bunu yaparken dudaklarını ayırmamıştı dudaklarımdan. belimden ustaca kavramış, güçlü bacaklarının üstüne oturmama izin vermişti. 

boynuna doladım kollarımı. nefes nefese kaldığımızda burnumuzu sürttü birbirine. aşıktım, gerçekten aşıktım. 

"özür dilerim..." dedi dilimin ucunu gezdirdiğim dudaklarıma hâlâ iştahla bakarken. "o kadar bıcır bıcır anlatıyordun ki durduramadım kendimi."

kıkırdadım. alnımı alnına yaslayarak, "baktık halledemiyoruz birbirimizi..." dedim ve minik bir öpücük bıraktım dudaklarına. "öpüşeceğiz."

sırıttı. dudaklarını sürttü dudaklarıma. "sadece öpüşecek miyiz?" 

artık utanmak istemiyordum. utansam da karşılık vermek istiyordum. 

başımı hafifçe yana yatırdım, sakallarını sevmeye başladım. güzellerdi, o'na dokunmayı seviyordum. "bilmem..." naza yatıyor olmam onun da hoşuna gidiyordu. "ama sadece öpüşerek bile iyi gelebiliyorum sana." 

başını göğsüme yasladı, bir süre öylece kaldı. sonra da oradan bana baktı. küçük bir çocuk gibiydi. "beni öpme, sadece sev. yine iyi gelirsin. sadece bak, en çok sen iyi gelirsin." 

yanaklarıma kırmızılıkların çözdüğüne emindim. 

yanaklarını avuçlarımın arasına aldım. "böyle olacağımızı hiç düşünmezdim." 

güldü. yanaklarındaki avuçlarımı aldı, dudaklarını bastırdı. içim gitti. 

manifestlediğimiz temas bağımlısı, ilgi veren, komik o erkeği bulmuştum galiba. 

"o mesajları okuduğum geceden beri kafamdaydın, kızım. hep sen vardın." saçlarımı okşadı. "senden başkasını düşünemiyordum ki." 

kaşlarımı çattım. "şu an düşünüyor musun?" 

sırıttı. karnımda küçük daireler çizmeye başladığında irkilip kıpırdandığımda ise dudaklarındaki o sırıtışı genişledi. "şu an seni ve seninle alakalı çok başka şeyleri düşünüyorum." 

karnımdan huylanıyordum. 

oradaki ellerini sıkıca tuttum. "yapmasana şunu..." diyerek uyardığımda tek eliyle ellerimi avuçlarının içine aldı. 

"benim neremden huylandığımı bulmak ister misin?" göz kırptığında göğsüne vurdum sertçe. "dışarıdayız..." diyerek uyardığımda indirdi beni kucağından. 

ama yakınlığımızı kesmedi ve bu sefer kucağıma başını yaslayarak çimenlere uzandı.

"seni çok seviyorum ve utandığını izlemeyi de çok seviyorum. ikisini ayırmaksızın..." kıkırdadım. 

"ayırmeksizin..." o da güldü bu sefer. "sen benim mükemmel türkçemin editlerini mi izliyorsun?" 

baş ve işaret parmağımı birbirine yaklaştırarak, "şu kadarcık..." dedim. elimi tuttu, dudaklarını bastırdı ve göğsünün üstüne alarak orada avuç içimi sevmeye başladı. 

"sen kalbime hoş geldi..." 

güldüm ama tatlı bir gülüştü bu. "seni seviyorum, alper." 

barış doğruldu kucağımdan. beni tam öpecekken çalan telefonum engel oldu buna. bir şey demedi, telefonu aldım. 

ahmet arıyordu. 

göz ucuyla barış'a baktığımda kaşlarını çatmıştı. aramayı reddettim, telefonu çimenlerin üstüne bıraktım. "açsaydın, belki önemlidir," dediğinde omuz silktim. 

"önemli işim sensin şu an." 

gergin yüzü biraz yumuşadığında sıkıca sarıldım iri gövdesine. 

umarım kıskanacağı kadar bir muhabbet olmazdı.

x

sey ben gunun ikinci bolumunu attim... verdigimiz rahatsizliktan dolayı ozurlerimi sunarim asklarim

veeeeee

kiskanc baris alper... biz seni cok bekledik kocum goster kendini

NASİL OLMUSUZ BEN BU BEBEKLERE COK ASİK OLDUM!

kelebekler, barış alper yılmaz.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin