"cause I feel so high school
every time I look at you"
güneş.
arabayı durdurdu. "geldik." yumuşak tutmaya çalıştığı ses tonunun altında yatan sabırsızlığı sezmek için dahi olmama gerek yoktu. ona soğuk yapmama, aramızın belirsiz olmasına dayanamamıştı. böyle bir gün daha geçirmek istememişti, hayır demelerime rağmen yine de çözmek için beni bırakmamıştı.
aşık olmuştum, ciddi manada.
"görebiliyorum." küçük bir çocukla ilgileniyormuş gibi bana döndü. bu hallerine içten içe gülmek istesem de bastırıyordum yumuşak yanımı. ödev yapacağım ahmet yüzünden ne kadar tavır yaptığını hatırlıyordum. onu arayan kişi sıradan bir arkadaşı değildi; eski sevgilisiydi ve hâlâ telefon rehberinde kayıtlıydı.
yani böyle davranmaya hakkım vardı.
"görebiliyorsan inelim mi?" ona doğru döndüm. olumsuz anlamda başımı sallayarak, "inmeyeceğim," dedim. inatçı tavırlarımın onun tahammül sınırlarını zorladığını görmek komikti. yine de her şeye rağmen alttan almaya çalışan yanı kalbimi eritiyordu.
"güzelim," dedi tane tane açıklamaya başlarken. gerçi güzelim dedikten sonra benim algılamam biraz kaymıştı ama... "aramız soğuk, sana bir şeyleri açıklamak ve vakit geçirmek istiyorum. en azından beni dinle istiyorum. böyle küs uyuma, kendini kötü hissetme istiyorum."
hayatımda kimse benim için böyle çabalamamıştı. değerli hissetmemiştim. pamuklara sarılmış gibi hissediyordum ve bu korkutucuydu. bir gün onun gitme ihtimali olabilirdi. kim bilir eski sevgilileri nasıl kişilerdi... benden daha iyi olabilirlerdi.
sıradandım.
gözlerim belirsizlikle dolduğunda şaşkınlık ve mahcubiyet kapladı yüzünü. "güneş..." dedi içimi ısıtan sesiyle. "neden doldu gözlerin, iyi misin?"
omzumu silktim. elimi yüzümle kapatmak istediğimde arabadan indi ve koltuğumun kapısını açtı. gülümsedim gözyaşlarıma tezat bir şekilde. delirmiştim galiba... ne yapsa hoşuma gidiyordu. onunlayken kendimi aptal bir liseli gibi hissediyordum.
boş bir anımı yakalayarak arabadan inmemi sağladığında umutsuzca baktım ona. gitmek istemiyordum. karışık hissediyordum.
arabanın arka koltuğunu açarak, "ben burada dururum," dediğimde sabrı taşmış olmalı ki, "peki," dedi.
hemen sonrasında ise elimden tuttu, önce kendisi arka koltuğa oturdu ve sonra beni arka koltuğa doğru çekerek bacaklarının üstüne oturttu.
hepsi birkaç saniye içerisinde olmuştu ve ben kalp atışlarımın şiddetini boğazımda hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kelebekler, barış alper yılmaz.
Fanfictionbarış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.