"bir araba heriften fena dayak yemiş gibi
yani seni sevmiş gibi..."
güneş & barış alper whatsapp özel sohbeti.
güneş: barış
kırmızı kart mı yedin? (02.32)barış alper çevrimiçi.
barış alper tarafından görüldü.
barış alper yazıyor...
barış alper: siktiğimin hakemi
başka yerine göstersin o kartı
zaten kafam bozuk
zaten öfkeden delirmek üzereyim (02.34)güneş: benim yüzümden
dimi?barış alper ses kaydediyor...
barış alper: *1 dakika 43 saniyelik ses kaydı*
"ben kendime kızıyorum, güneş
performansımı çöp ettim insanlar konuştu durdu
dolaylı yoldan sana laf geldi ve biz ayrıldık
aptalın tekiyim gerçekten öyleyim
sinirliyim öfkeliyim delirmek üzereyim
sen de gittin ben nasıl düzelirim bilmiyorum"güneş: nerdesin
barış alper: evdeyim
güneş: kapıyı aç
ellerim titriyordu. onun burada olup olmayacağını bilerek gelmiştim yaşadığı binanın önüne. korkmuştum. aldığımız olumsuz yorumlar korkmuştu. saçma gelebilirdi, kolay atlatılabilir bir şey olarak görünebilirdi ama tüm insanların bu yönde düşünmesini kaldırmak ve aşmaya çalışmak kolay değildi.
hayat zordu; barış olmadan daha zordu. nasıl olmuştu bilmiyordum ama bir anda tüm hayatım o olmuştu. her yanım onunla dolmuştu. özlemiştim, çok özlemiştim. hep özlüyordum. kendimi her zaman güvenli bir alanda tutmaya çalışırdım ben. sanki hayatımdaki o güvenli alanın tanımı barış olmuştu ve ben o yokken kendimi savunmasız, güvensiz hissediyordum.
kapı açıldı.
sevgilimin üstünde bir şey yoktu, altında sadece siyah şortu vardı. bir yanı daha yukarıdaydı, dolu gözlerimle güldüm bu detaya. beni sıkıca kollarının arasına aldığında karşılık verdim ona. sıcacık göğsüne başımı gömdüm. "özür dilerim..." dedim boğuk çıkan sesimle. "çok özür dilerim, barış. senin hayatın hakkında tek başıma karar almamam gerekirdi."
saçlarımı kokladı, derince içine çekti. yeniden yeşeriyordu tüm ümidim ve güvenim. savunmasız hissetmiyordum artık. yeniden onunla dolup taşmıştı iliklerim. güçlü kollarının arasında, iri bedeni beni sarıp sarmalarken hiçbir kötülüğün artık ilişemeyeceğinden emindim.
beni kendisine doğru çekti, tek eliyle kapıyı kapatıp yeniden sardı kollarını bedenime. saçlarıma hisli bir öpücük bırakıp, "özür dileme," dedi. sakinleşmeye başlamıştı sesi.
asla kollarının arasından ayrılmak istemesem de geri çekildim ve gözlerinin içine baktım. "kerem evde mi?" olumsuz anlamda başını salladı. dilimin ucunu dudaklarımda gezdirdim, derin bir nefes alarak cümlelerimi toparlamaya çalıştım.
"senin yerinde olsam kendimi affetmezdim. kırmızı kart almana sebep oldum." başımı önüme eğdiğimde baş parmağıyla çenemi kavradı, gözlerimizin temasını sağladı. "saçmalama," dedi kararlı çıkan sesiyle. "o puştun suçuydu o."
güldüm. o da güldü. "noldu?"
omzumu silktim. o'na küfrederken ne kadar çekici olduğunu tabii ki söylemeyecektim.
alkol kokusu gelmişti burnuma. "sen içtin mi?" elini ensesine götürdü, orada mahcubiyetle oyalanmaya başladı. aklıma mesajlaşmaya başladığımız ilk zamanlarda bira kutusunu yüzüne yaklaştırıp fotoğraf attığı gerçeği gelmişti.
"sen bana bira kutusuyla fotoğraf atmış insansın... neyden çekiniyorsun?" sırıttı. "o an kalbinin hızlanmadığını söylemezsin."
gözlerimi kaçırarak, "hızlandı," dedim. balkonu işaret etti. "benimle içmek ister misin?"
bir lütuftu benim için. sarhoş oluyorsam da onunla olmak istiyordum. "isterim."
balkona geçtik. hafif serindi hava. üşümemem adına bir battaniye getirmiş, omuzlarıma örtmüştü. bana kendi şişesini uzattığında güldüm, uzanarak iki üç yudum aldım.
daha sonrasında şişesini tepesine dikmesini izledim. aramızdaki tezat görüntü güldürmüştü beni. o da şişeyi bitirip bana baktı. "neye gülüyorsun?" diyerek sorduğunda merakını cevaplandırdım hemen. "ikimize... çok zıt değil miyiz?"
düşündü. "öyleyiz sanırım," dediğinde daha da açmak istedim konuyu. "sen hiç üşümüyorsun... haline bak."
sırıttı. "benim tenim yanıyor," dedi ve tek gözünü kırparak devamını getirdi sözünün. "sana ama."
ben de güldüm. "sen biraz fırsat kolluyorsun..."
"ben sadece seni kolluyorum."
kalbim hızlandı. hemen yanımda oturuyordu. ona doğru döndürdüm bedenimi. "seni çok özledim."
belimden kavradı ve ben kendimi ait olduğum o yerde buldum: kucağında.
dudaklarını tahrik edici bir biçimde dudaklarıma sürterken, "ben daha çok özledim..." dedi. fısıltılı çıkan ses tonu o kadar büyük bir şehvetle okşuyordu ki içimi... dudaklarını kısa bir süre dudaklarıyla örtüp geri çekildiğimde sinirim bozulmuştu.
kucağından inerek, "ayrı eve çık," diyerek sitemkar bir isyanda bulundum. hemen sonrasında da kerem balkona doğru gelmişti zaten.
beni gördüğünde, "yenge selam," dedi. şaşkın değildi. "güneş'le barıştık yazmış ama inanmadım, sinirden kafayı yedi sandım. kontrole gelmiştim."
gülümsemeye çalıştım. "iyi yapmışsın," dediğimde gülmemek için zor duruyordu barış.
gününü gösterirdim ben ona!
x
of dram yazamıyorum beni linç edersiniz diye korktumÇSDMKFALŞSKJFLASKJF
nasıl olmusuz ballarımmmmm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kelebekler, barış alper yılmaz.
Fanfictionbarış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.