38.

49 6 6
                                    



-

Yüzüme tekrardan bir sırıtış gelmişti. Belki de bu fikir mantıklı geldiği içindi, anlamsız gülüşümün nedeni. Yumruk halinde duran elim yavaşça aralandı ve bıçağın düştüğü yere doğru ilerledi.

Bu işi bir an önce bitirmeliydim. Beni bir saniye bile görünce rahatsız olan annem ve babamı huzura kavuşturmalıydım.

Aslında annem ve babamın huzuru işin bahanesiydi, ben bu dünyadan uçup gitmek, bir daha asla geri dönmemek istiyordum. Mantıklı düşünebilecek halde değildim, acısını hissetmeden belki ölürüm. Babamın yapamadığını ben yaparım. Bu düşünceler yüzümdeki gülüşü silip yerine ruhsuz bir yüz bıraktı.

Parmaklarım bıçağa değdiğinde duraksadım, ardından babam ve anneme baktım. Babam bana bakıyor, annem ise babama bağırıyordu. Yani öyle gözüküyordu, duyamadığım için yürüttüğüm tahminimle.

Babamın bana bakan gözlerine baktığımda, gözlerinin içini okuyarak; "geber" anlamıştım dediğini. Evet, isteğini gerçekleştireceğim baba. Dilediğin gibi, beni bir daha görmeyeceksin. İğrenç gülüşümü bir daha görmeyeceksin, görmeyeceksiniz. Arkamdan üzülmeyin dememe gerek yok, zaten üzülmezsiniz. Sadece, Taehyung....

Onu böylece bırakıp gittiğim için üzülüyorum. Son bir kere ona sarılıp güvende hissetmek isterdim ama çok geç. Böyle olmalıymış demek ki. Özür dilerim, Taehyung...

Parmak uçlarıma hafifçe değen bıçağı usul usul kavradı parmaklarım. Gözlerim oraya döndü ve tutuşum sıkılaştı. Yavaşça kendime doğru yaklaştırdığım bıçaktaydı, gözlerim fakat son kez annemi görmek istedim. Gözlerimi ona çevirdiğimde güzel makyajının aktığını gördüm. Ağlamış mıydı? Kavga ettiğimiz için mi? Acaba bana üzülmüş müydü? Arkamdanda ağlar mıydı?

Tabi ki de hayır, bunlar sadece hayal veya bahaneden oluşan sorular. Ruhsuz suratım buruk bir gülümsemeye büründü. Gözlerim hâla annemdeydi. O beni ne kadar sevmesede ben onu çok seviyordum. Küçükken bazen beni severdi, misafirlikte falan. Evde yüzüme bakmasada misafir varken hep bana güzelce gülümserdi. O gülüşünün sahte olduğunu bilsem bile çok güzeldi. Anne, hep gül olur mu? Sen hep gülebil diye istersen giderim bu dünyadan.

Beni meşgul eden düşüncelerden sıyrılıp bıçağı biraz havaya kaldırıp boyun hizama getirdim. Buruk sırıtışım yüzümden eksilmedi. Gülerek gitmek istedim bu dünyadan, mutlu olmasam bile gülmek istedim.

Artık boğazımda hissettiğim bıçağın soğukluğu git gide baskılanıyordu. Hissettiğim minik sıvı damlalarıyla yavaş yavaş derimin kesilmeye başladığını anladım. Ta ki güçlü bir el, elimi tutup boyunumdan uzaklaştırana kadar.

Yüzümü o elin sahibine çevirdiğimde bu kişinin; annem, olduğunu gördüm. Değişik bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

Elimdeki bıçağı alıp odanın bir ucuna fırlattı ardından bana dönüp yüzüme sert bir tokat attı. Tokatın etkisiyle yüzüm yana dönmüştü, tekrardan şokla anneme baktığımda bana hâla aynı gözlerle bakıyordu. Anlamlandıramadığım gözlerle.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" diye gür sesiyle bağırdı. Tanrım, gerçektende ne yapıyordum ben? İntihar etmeye çalışmıştım, ölümden korkum geçmiş miydi?

"Ölürsen basına bunu nasıl açıklayacağım?! Bir de bunla mı uğraşacağım he!? Yeterince meşgulüm!" Oh... gerçektende...
Annemin benim için endişelendiğini düşünmem aptalcaydı.

-

Her zaman olduğu gibi odamda yatıyordum. Kapı kapalıydı, ben ise duvarı boş gözlerle izliyordum. Elimi uzatıp duvarın soğukluğunu hissetmeye çalıştım. Parmak uçlarımda soğukluk hissini hissedemiyordum. Bunun paniğiyle elime tırnaklarımı geçirdim, his yoktu.

REFRESH - taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin