39.

31 6 5
                                    

-

Babam beni odama gönderdikten sonra hemen üzerime bir şeyler giymiştim. Hatta hırka olarakta Taehyung'un ben de kalan hırkasını giymiştim.

Dışarı çıkmaya korktuğum için onun kokusu kalmış olan bir hırka beni rahatlatabilir diye düşünmüştüm. Ardından babamın bana aşağı kattan gür sesiyle bağırmasını duydum. Koşarak odadan çıktım, daha fazla kızmasını istemiyordum. Zaten nereye gideceğimizide bilmiyordum, bu içime ekstra bir korku yüklüyordu. En azından dışardayken bana vuramaz diye düşünerek kendimi teselli ettim.

Merdivenleri inmem bittiğinde kapıda beni bekleyen babamla karşı karşıya kaldım. Göz göze gelmemizle beraber yüzü sinirli bir hal almıştı. "Lan düzgün giyin demedim mi ben sana?! Bir de o iğrenç yüzünü kapatıcıyla mı neyle kapatıyorsan kapat! İnsanlar seni bu halde görürse neler der biliyor musun!? Az kafanı çalıştır, köpek!"
diye bağırdığında bir şeylerin garipleşmeye başladığını hissettim.

Yüzümü kapatıcıyla kapattıktan sonra tekrar aşağı inmiştim. Dış kapının ardına kadar açık olmasından dolayı babamın çoktan çıktığını anladım. Ben de hemen ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Kapıyı dikkatlice kapatıp evimizin küçük bahçesinden dış kapıya doğru ilerlemeye başladım.

Kafamı kaldırdığımda arabanın yanında bekleyen babamı gördüm, o da bana bakmıştı. Yüzünde yine sinirli bir ifade belirmişti. Bu sefer sorun neydi? Bu sefer neyi yanlış yapmıştım?

Hızlı adımlarla bana yürüyüp ensemden tuttu ve arabaya doğru ilerletti beni. Arabanın yanına geldiğimizde hızla kapıyı açıp beni içeriye fırlattı. Hızla fırlatılmamdan ötürü arka koltuğa boylu boyunca yatar şekilde düşmüştüm.

"Kıt mısın lan sen?! O işlevsiz beynin almıyor mu dediklerimi!? Köpek olsa senden iyi anlardı beni!? Ben seni ne diye gönderdim odana!? Beş saattir bekliyorum seni burada! Piç..!"  diye bağıra bağıra konuşup kapıyı sertçe kapamıştı. O an aklıma dolan şeyle gerçekten salak olduğumu düşünmüştüm çünkü üstümü değiştirmeyi unutmuştum...

Yola çıkmıştık, bende umudun kırıntısı kalmamış halimle camdan dışarıyı izliyordum. Babam ise arabayı yavaş ama siniri belli olan şekilde sürüyordu.

Güneş batmaya başlamıştı, havanın rengide bu yüzden tonlara ayrılmış, görsel şölen sunuyordu gözlerime. Elimde olsa bu görüntüyü resmetmek isterdim ama nafile. Bir daha öyle bir şans elde edebileceğimi bile sanmıyorum. Resim çizmek artık benim için bir korku muydu? Yoksa imkansızlıktan doğan umudumun yok oluşumuydu. Bilmiyordum, tek bildiğim şey artık kendimi kaybettiğimdi. Artık ben yoktum, artık benim için savaşmaya değer bir şey yoktu. Yok etmişlerdi.

Bunu bilmek bile kalbimde derin bir yarayı sızlatıyordu. Hayatım neden böyleydi? Bunu ben mi seçmiştim? Ben kötü bir şey mi yapmıştım ki? Ne olmam gerekiyordu, beni sevmeleri için veya düzgün yaşamam için? 

Ne olurdu ki? Ben özgür ve mutlu bir hayata sahip olsaydım. Hayalini bile kuramıyorum, buna iznim yok. Çıldırmamam için bana tek bir sebep sunun... tek bir sebep...
Yok, öyle değil mi?

Deliyim galiba, düşüncelerim beni ele geçirdi. Hislerim yavaş yavaş yok oldu. Derin hızı içimde bir kara delik açtı fakat garip bir şekilde kimse bunu göremiyor.

Aslında, biri görüyordu ama artık o yok. Onunda hayatını mahvetmemem gerek. Benim yüzümden her baktığımda ona aşık olduğum gözlerinden yaş düşmemeli. Buna göz yummamalıyım.

Bensiz daha güzel bir hayat yaşayabilir. Herkes onu seviyor, o çok iyi birisi. Mükemmelin vücut bulmuş hali.

Peki ya ben? Ben ise aile sorunları olan, çirkin bir yüz, çirkin bir vücut, özgüvensiz ve konuşamayan biriyim. Kim beni sevsin ki? Sen beni nasıl sevdin ki?

Bana kimsenin yaşatamayacağı kadar güzel duygular yaşattın ama sensiz kalmak zorundayım çünkü buna layık değilmişim. Bunu anladım, hemde çok net.

Yoksa kendi öz ailem neden öleyim diye dua etsin ki?

Arabanın ani freniyle zihnim boşaldı. Babama doğru yavaşça baktım. O da bana bakıyordu. "İn." diye sakince emir verdi. Arabanın kapısını açıp indim.
Babamda benden sonra inmişti.
Ardından yürümeye başladık. Kafamı kaldırmadığımdan nereye gittiğimizide hâla bilmiyordum. Sadece babamın adımlarını takip ediyordum.

Babamın adımlarının durmasının ardından "Geldik." dediğini duydum. Kafamı en son kaldırdığımda gördüğüm görüntüyü anlamlandıramamıştım.

Renki ışıklı biraz eski duran bir apartman benzeri dükkana gelmiştik. İçeri girdiğimizde kapıda bizi sigara içen bir adam karşıladı.

Bacak bacak üstüne atmış, sigarasını içerken telefona bakıyordu. Babam adamın dikkatini çekmek adına öksürdü, adamın gözleri bize döndüğünde ise güldü ve ayağa kalktı. Sigarasını söndürüp yanımıza adımladı, babamla tokalaşıp konuşmaya başladılar. Onları dinlemek yerine etrafta gözlerimi gezdiriyordum. İçerisi çok değişikti, tüyler ürpertici bir havası vardı.

Gözlerim ilerde koltukta yayılarak oturan iri yarı bir adama ilişti. O da bana baktığında gözlerimi kaçırmıştım, buna gülüp oturduğu yerde biraz daha yayıldı.

Ardından korkup dikkatimi ondan ziyade babamların konuşmasına verdim ki onların konuşmasıda şu cümleyle bitmişti. "O zaman senindir." demişti, babam. Bu da ne demekti? Zihnimin içinde yankılanıyordu, söylediği söz 'senindir.'

Babama korku dolu baktığımda yüzüme ruhsuz suratıyla bakmıştı. Konuştuğu adam ise gülüyordu.

Babam gözlerini benden ayırıp kapıya doğru ilerleme başladı. Zihnim bulanıklaşmıştı, ne yapacağımı bilemiyordum. Babamı takip etmek için kıpırdanmıştım ki adam bileğimden tuttu ve "hop, nereye gidiyorsun bakalım?" dedi. Elimi sert bir hamle ile ondan kurtarıp babamın peşinden koşmaya başladım fakat adam arkamdan korumalarına bağırmıştı "yakalayın şu küçük piçi, yeni orospumuz artık."

Söyledikleriyle korkum kat kat artmıştı ve dayanamadan bağırdım. "Baba! Baba, ne olur beni burada bırakma! Ne istersen yaparım!" Bağırmam hiç bir işe yaramamış gibi babam hala arabaya doğru yürüyordu.

Ben ise peşinden koşuyordum, ta ki iki kolumdanda tutulana kadar. Korumalar beni tutmuş, içeriye doğru çekiyorlardı. Tüm gücümle sıyrılmaya çalışsamda işe yaramıyordu. Babamda bu sırada arabanın kapısını açmıştı. "Baba! Yalvarırım gitme! Bırakma beni! Baba! Ne isterseniz yapacağım, söz veriyorum!"

O kadar yüksek sesle bağırıyordum, kendimi kasıyordum ki boğazım çok acıyordu. Buna rağmen babam arabaya binmiş, gitmişti.

Beni burada bırakmıştı, korkuyordum. Beynim zonkluyordu.

Bunlar yetmezmiş gibi saçımdan tutup çeken adamla bakıştım. "Yeni evine hoş geldin!!" diye psikopatça gülerek konuşmuştu.

"Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz? Ne olur babamı arayın, söz veriyorum uslu duracağım..." dedim, yalvararak.

Adam "Biz kim miyiz? Öğrenirsin birazdan." diyip korumalarına beni içeri götürmelerini emretmişti.


-

Merhabalarrr, nasılsınız??

Kusura bakmayın, çoook uzun zamandır bölüm atamıyordum. Sizi beklettim, bir de tam kaoslu bölümlerde ama gerçekten yazacak zaman bulamadım🥲
Bu bölümüde yazarken hastaydım, ondan faydalanarak yazdım valla.
Hasta hasta ne kadar yazabildim bilmiyorum ama elimden geleni yapmaya çalıştım şimdilik, belki bölüme düzenlemeler yaparım<3

Kaoslu bitık ama güzel günlerde gelcek merak etmeyin yaniii<33
Sonuçta kaossuz fic olmaz, öyle değil mi? (Böyle diye diye biraz abarttım galiba)

Okuyan, oy veren, takip eden herkese çok teşekkür ediyorum💗💕

Umarım güzel olmuştur, okuduğunuz için çok teşekkürler💗

-

REFRESH - taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin