Sabah olduğunda, odama vuran güneş ışıkları gözlerimi rahatsız etti. Yavaşça gözlerimi açtım, ama odadaki sessizlik bana her şeyin bir rüya gibi geldiğini hissettirdi. Başımı kaldırıp etrafa bakındım, ama Pars gitmişti. Battaniye hâlâ üzerimdeydi, sıcaklığı ise azalmıştı.
Derin bir nefes aldım ve yavaşça yataktan kalktım. Dünkü geceyle ilgili anılar zihnimde bulanık bir şekilde dönüp duruyordu. Babamla olan o sert tartışma, ardından Pars’la geçirdiğim o tuhaf ama rahatlatıcı anlar... Bütün bunlar bir rüyadan ibaret olabilirdi, ama değil.
Aynaya baktım, yüzümde hâlâ yorgunluk izleri vardı. Parmaklarımla yüzümü ovup derin bir nefes daha aldım.
Kısa bir süre sonra banyoya gittim, yüzümü yıkadım ve aşağı inmek için hazırlanırken zihnimde hâlâ Pars’ın sessizliği yankılanıyordu. Onun varlığı her ne kadar sert olsa da, dün gece bana gerçekten iyi gelmişti.Merdivenlerden inerken, evdeki sessizlik ağır bir perde gibi üzerime çöktü. Salona adım attığımda, babamın kahvaltı masasında olduğunu gördüm. Her zamanki gibi, ciddi bir ifade ile gazeteyi okuyordu. Onu böyle görmek, içimde hâlâ bir huzursuzluk yaratıyordu.
Kahvaltı masasına oturdum, ancak gözlerim ona hiç gitmedi. Sessizliğin devam etmesi, belki de bu sabahın en iyi yanıydı. Babamın sert bakışlarını üzerimde hissetsem de, hiçbir şey söylemedim. O da sessiz kalmayı tercih etti, belki de dünkü olayları yeniden gündeme getirmek istemiyordu.
Bir süre sonra, babam gazeteyi kenara koydu ve kahvesinden bir yudum aldı. Sanki içimdeki sessizliği delip geçecek bir şeyler söyleyecek gibiydi, ama bunu yapmadı.Bu sabah, onun sessizliği bana bir tür merhamet gibi geliyordu.
Kahvaltımı sessizce bitirdim ve masadan kalkarken, ona bir bakış attım. Babam, hâlâ ciddi ifadesiyle önündeki kahve fincanına bakıyordu. Onun bu tavrı beni her zamanki gibi rahatsız ediyordu, ama artık bununla yaşamaya alışmalıydım.
Kendi kendime, bu sabahın bu kadar sessiz geçmesinin bir lütuf olduğunu düşündüm. En azından, bu sabah babamla tartışmak zorunda kalmadım. Ama bu sessizlik ne kadar sürecekti, bilmiyordum.
Kahvaltıyı bitirip odama döndüğümde, içimdeki sıkıntı hâlâ geçmemişti. O sessizlik, huzurlu gibi görünse de aslında fırtına öncesi bir durgunluk gibiydi.
Babamın sessiz kalması her zaman bir şeylerin yaklaştığını haber verirdi, ama ne olduğunu kestiremiyordum.Odama girer girmez cep telefonum çaldı. Ekrana baktım, arayan numara tanıdık değildi.
Normalde böyle bilinmeyen numaraları açmazdım, ama bu kez bir şey beni aramaya itmişti.
Telefonu açtım.
"Merhaba, Efe," dedi tanıdık olmayan bir ses. Soğuk, sakin ve ürkütücü bir tondaydı. "Beni tanımıyorsun, ama yakında tanıyacaksın."
"Sen kimsin? Ne istiyorsun?" dedim, sesimde bir titreme sezdim.
"Seninle yüz yüze konuşmak istiyorum," diye devam etti ses. "Senin ve babanın bazı sırları var, değil mi? Babanın karanlık işleri hakkında bir şeyler biliyor musun?"
Bu soru beni sarsmıştı.Babamın geçmişi hakkında bazı şeyler duymuştum, ama hiçbir zaman tam anlamıyla emin olamamıştım.
"Ne demek istiyorsun? Babamın ne gibi sırları olabilir ki?" diye sordum, ama içimde bir korku büyüyordu.
"Görüşelim, sana her şeyi anlatacağım," dedi. "Eğer gerçeği öğrenmek istiyorsan, bugün saat üçte eski limana gel."
Telefon aniden kapandı. Ekrana bakakaldım. Bu neydi şimdi? Kafamda bir sürü soru vardı, ama cevaplar yoktu. Babamın sırları mı? Karanlık işler mi? Bunlar, hayatım boyunca hep bir şekilde duyduğum ama hiç sorgulamadığım şeylerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA | bxb
Teen FictionBabamın elleri yakalarımda hâlâ sımsıkı kavramışken, nefes almak bile zor geliyordu. İçimdeki öfke ve korku, birbirine karışmış bir haldeydi. Ancak sesim çıkmıyordu, çıkamıyordu. Beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Sana her defasında anlatmak zorun...