Babamın çalışma odasının önünde dururken ayaklarımın altındaki halıyı hissediyordum, sanki yere kök salmış gibi kıpırdayamıyordum. Ellerim terlemiş, avuçlarımı sessizce pantolonuma siliyordum. Kalbim göğsümde hızla atarken, beynimde çalan düşünceler sürekli birbirini kovalıyordu: Ne diyeceğim? Ya sinirlenirse? Gözlerim, odanın ağır ahşap kapısına odaklanmıştı, sanki o kapı ardında kocaman bir fırtına vardı ve ben o fırtınanın içine girmeye cesaret edemiyordum. Bir haftadır onunla doğru düzgün konuşmamıştık; soğukluğu, aramızdaki mesafe gibi sürekli büyüyordu. Ama bugün izin almak zorundaydım—arkadaşlarımla sinemaya gitmek istiyordum ve ondan başka kimseye soramazdım.
Derin bir nefes aldım, dudaklarımı ısırarak cesaret toplamaya çalıştım. Elim titreyerek kapıya doğru uzandı ve hafifçe tıklattım. Tıklatma sesi o kadar zayıftı ki, neredeyse duyamayacaktım. İçeriden gelen sert, kısa bir "Gel" sesiyle içim ürperdi. O anda bile içimde bir korku yükseldi; bir adım geri atmak istedim, ama kaçış olmadığını biliyordum. Kapıyı açarken ellerim biraz daha titriyordu.
Kapıyı açtım ve babamın odasına adım attım. Oda her zamanki gibi ağır bir hava taşıyordu; koyu kahverengi mobilyalar, büyük bir kitaplık, deri koltuğunda oturan babam... Başını kaldırmadan, elindeki evraklara göz gezdiriyordu. Birkaç saniye sessizlik içinde geçti, sanki odanın içindeki her şey bu sessizliğe ortak olmuş gibiydi. Boğazımı temizledim, ama sesim çıkmadı. Biraz daha yaklaşıp cümlemi toparlamaya çalıştım.
"Bir şey konuşabilir miyiz?" dedim, titreyen bir sesle.
Babam nihayet başını kaldırdı, gözlerini yüzüme dikti ve dudaklarında hafif, alaycı bir gülümseme belirdi. "Ne oldu, Efe? Yine neyin peşindesin?" dedi, gözleriyle beni baştan aşağı süzerek. Sesinde, her zamanki gibi o soğuk ve iğneleyici ton vardı.
"Arkadaşlarımla sinemaya gitmek istiyorum," dedim, mümkün olduğunca sakin kalmaya çalışarak. "Gidebilir miyim?"
Babam sandalyesinde biraz geriye yaslandı, parmaklarını birbirine kenetleyip beni izledi. "Sinemaya gitmek, ha?" dedi, alaycı bir şekilde kaşlarını kaldırarak. "Peki, bu sefer beni utandırmadan dönebilir misin?"
Dudaklarımı sıktım, bu iğneleyici lafları yutmak zorundaydım, çünkü başka çarem yoktu. Sadece gözlerimi kaçırıp sessizce bekledim. Babam birkaç saniye daha sessizce beni izledi, ardından gözlerini devirip derin bir nefes aldı.
"Tamam, gidebilirsin," dedi sonunda. "Ama..." diye ekledi, gözleri yeniden bana dikildiğinde, sesinde yine o emir tonu vardı, "Pars seninle gelecek. Nereye gidersen git, o da yanında olacak."
Bu sözleri duyar duymaz içimde bir rahatsızlık hissi yayıldı. Pars'ın peşimde olmasını istemiyordum.Fakat itiraz edecek gücüm yoktu. Sessizce başımı salladım, ne dersem diyeyim babamın kararını değiştiremeyeceğini biliyordum.
"Eğer bir daha beni utandırırsan," dedi babam, sesini alçaltarak ama tehdidini net bir şekilde vurgulayarak, "bir daha dışarı adım atmana bile izin vermem."
Kafamı sallayıp odayı hızlıca terk ettim, babamın sözleri hala zihnimde yankılanıyordu.Koridordan geçip odama doğru koştum.
Odaya girer girmez üzerimi hızla değiştirmeye koyuldum. Dolabımın kapısını açıp, içeriden rahat bir şeyler seçmeye çalıştım. Bugün sinemaya gitmenin keyfini çıkarmaya kararlıydım, ne olursa olsun. Basit bir kot pantolon ve rahat bir tişört giydim. Aynaya kısa bir bakış attım; yüzümdeki endişeyi silmeye çalışarak saçlarımı ellerimle düzelttim.
Hazır olduktan sonra derin bir nefes alıp odadan çıktım ve hızla merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Aşağıda, her zamanki gibi Mehmet amca kapının önünde bekliyordu,hafif bir gülümsemeyle bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA | bxb
Teen FictionBabamın elleri yakalarımda hâlâ sımsıkı kavramışken, nefes almak bile zor geliyordu. İçimdeki öfke ve korku, birbirine karışmış bir haldeydi. Ancak sesim çıkmıyordu, çıkamıyordu. Beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Sana her defasında anlatmak zorun...