Babamın bileği hala Pars’ın sert kavrayışındayken, salonu dolduran sessizlik gittikçe ağırlaştı. Babamın kaşları çatıldı, yüzü kıpkırmızı kesildi. Gözlerinde o hep bildiğim güç ve korku yerini zayıflığa ve çaresizliğe bıraktı. O an babamın yenilebileceğine dair ilk ipucunu görmek, içimde karmaşık bir duyguyu uyandırdı—hem bir zaferin sıcaklığı, hem de yıllarca süren baskının altında yatan bir acının yankısı.
Pars, babamın bileğini yavaşça serbest bıraktı ama bir an bile geri çekilmedi. Babamın karşısında dimdik dururken, gözlerindeki soğuk parıltı hala sönmemişti. Sert, keskin bir nefes aldı ve sesini hiç yükseltmeden, sakin ve kararlı bir tonda konuştu: “Artık yeter. Ona vuramazsın.Ne bugün, ne de bir daha!”
Babamın gururu, bir bıçak gibi keskin bir şekilde yaralanmıştı.Gözlerindeki hiddet yeniden parladı, ama Pars’ın yanında bir adım daha ileri gitmeye cesaret edemediğini gördüm. Sanki o an, babamın kalesinin taşları tek tek yıkılıyordu. Pars’ın sessiz, ama sarsılmaz varlığı, babamın üzerinde görünmez bir baskı yaratmıştı.
Babam, kontrolünü yeniden kazanmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Sanki gücünü kanıtlamak ister gibi, bir adım daha attı Pars’a doğru. Ancak Pars kıpırdamadı, olduğu yerde dimdik durdu ve adeta babama meydan okurcasına ileriye doğru eğildi.
"Sen kimsin de bana emir veriyorsun!?" diye tısladı babam, sesi öfke ve hakareti karışmış bir fısıltıya dönüşerek.
Pars’ın yüzündeki o soğuk, kaya gibi sert ifade bir an bile değişmedi. Gözlerini babamınkilerden ayırmadan, "Ben, Efe’yi korumak için buradayım.Senin onu ezmene izin vermeyeceğim," dedi. Sözleri yavaş ve her kelimesi keskin bir bıçak gibi netti. Bu kez sesi,salonu sarsan bir gürültü gibi değildi; aksine, korkutucu bir sakinlikle yankılandı.
Babam daha fazla ileri gitmeye çalıştı, ama Pars’ın bedenindeki duruş, bir dağ gibi sabit ve kararlıydı. Babamın yüzündeki küçümseme yerini tam anlamıyla donuk bir ifadeye bıraktı. O an, Pars’ın karşısında duran adam, güçlü ve korkutucu bir baba değil, kaybetmekte olan biriydi.
Sonunda babam, yenik bir halde geri çekildi, gözlerinde nefreti ve yaralanmış gururu taşıyarak. “Benim kim olduğumu unutmayın!” diye kükredi, sesi boş bir tehditten öteye gitmeyen bir yankıydı artık. Ama kimse hareket etmedi, kimse bir şey söylemedi. Odanın havası değişmişti, bir şeyler kökten değişmişti.
Gözleri bir an için üzerime kilitlendi. O eski öfkesinin yerini bambaşka bir karanlık almıştı. Gözlerindeki acımasız bakış, beni adeta delip geçti.Dudakları sinirle gerildi, çenesindeki kaslar sertleşti.
Gözlerindeki o karanlık, içimde derin bir ürperti yarattı. Sanki bana sessiz bir söz veriyordu: Bu iş henüz bitmedi.Ne olursa olsun bu bakışın arkasında bir fırtınanın yaklaştığını fark ettim.
Dudaklarının köşesi, belli belirsiz, acı bir gülümsemeyle kıvrıldı. Bakışlarındaki soğuk ifade, beni o an yere mıhladı. Ardından, gözlerini bir an bile ayırmadan, kararlı bir adım geri attı. Sanki sessizce bir savaş ilan etmişti—kelimelere dökülmeyen, ama her şeyi anlatan bir meydan okumaydı bu.
Son bir nefes alır gibi, derin bir hışımla arkasını döndü ve sert adımlarla kapıya doğru ilerledi.
O an, babamın gözlerinde gördüğüm o intikam dolu bakış, beni asla unutmayacağım bir geceye mühürlemişti. Artık her şeyin bittiğini sanmıştım, ama biliyordum—bu, sadece başlangıçtı.
Pars, babamın arkasından bakarken omuzlarındaki gerilimi hissedebiliyordum. O anın ağırlığı hala salond asılıydı, nefes almak bile zordu. Babamın intikam dolu bakışlarının ardında bıraktığı soğukluk içimde derin bir iz bırakmıştı. Pars’ın sesi, bu sessizliği delen bir fısıltı gibi yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA | bxb
Teen FictionBabamın elleri yakalarımda hâlâ sımsıkı kavramışken, nefes almak bile zor geliyordu. İçimdeki öfke ve korku, birbirine karışmış bir haldeydi. Ancak sesim çıkmıyordu, çıkamıyordu. Beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Sana her defasında anlatmak zorun...