Arabada sessizlik boğucuydu. Başımı cama dayamış, dışarıdaki manzarayı izliyordum. Düşüncelerim karmakarışıktı. Kalbim hala deli gibi çarpıyordu, utancım yüzümü yakıyordu. Pars, hiçbir şey söylemeden direksiyonu sıkı sıkıya tutmuş, sessizce arabayı sürüyordu. Ona tekrar bakmaya cesaretim yoktu, çünkü az önce olan şeyin ağırlığı, içimde bir kaya gibi duruyordu.
Evin önüne geldiğimizde araba durdu. Pars motoru kapattı, ama arabadan inmek yerine birkaç saniye öylece oturdu. Sessizliği bozmasını bekliyordum, ama aynı zamanda bu sessizliğin sonsuza dek sürmesini de istiyordum. Nefesimi tutmuş, sanki zaman durmuş gibi hissediyordum.
Sonunda Pars derin bir nefes aldı, yüzü hala ifadesizdi. Beni şaşırtacak şekilde, yavaşça konuştu:
“Bu olay hiç yaşanmamış gibi davranacağız, Efe.”
Sesi soğuk ama bir o kadar da sakin ve netti. Gözlerini yola dikmişti, bana bakmıyordu bile. Kalbim, Pars’ın söyledikleriyle biraz daha hızlandı. Yutkundum, ama boğazımdaki düğüm bir türlü çözülmedi. Bir şeyler söylemek istiyordum, ama dilim tutulmuş gibiydi.
“Unut,” diye ekledi, yüzünde en ufak bir değişim olmadan. Sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi, her şey normalmiş gibi davranıyordu. İçimde tuhaf bir burukluk hissettim.
“Özür dilerim,” dedim sonunda, sesim zar zor çıktı. Yine de gözlerim Pars’ınkine bakamıyordu. Utancım yüzümde açıkça okunuyordu, bunu hissedebiliyordum. “Gerçekten… çok özür dilerim. Ne yaptığımı bilmiyordum.”
Pars, yüzünü bana çevirmeden, sadece başıyla hafifçe onayladı. Sonra hiç tereddüt etmeden kapıyı açtı ve arabadan indi. Ben de onun peşinden inmek zorunda kaldım, çünkü artık arabada kalmak daha da boğucu hale gelmişti.
Kapının önüne yürürken, Pars’ın söyledikleri beynimde yankılanıyordu. 'Bu olay hiç yaşanmamış gibi davranacağız.' İçimdeki karmaşa, bu soğuk gerçeklikle bir kez daha yüzleşiyordu.
Kapının önünde durduk.Pars, eve girerken bir kez bile arkasına bakmadı. Onun ardından adımlarımı sürüklerken, içimde kopan fırtınalarla baş başaydım.
Evin içine adım atar atmaz, babamın varlığını hissedebiliyordum. Salondan gelen hafif bir televizyon sesi vardı, ama daha çok o ağır havasıyla orada olduğunu anlamıştım. Pars, benimle bir kelime bile etmeden doğruca salona yöneldi. Ben ise arkasından yavaşça ilerledim. İçimde hâlâ bir ağırlık vardı; hem yaşananlardan dolayı hem de birazdan babamla yüzleşecek olmaktan.
Salona girdiğimizde babam, geniş deri koltuğa yaslanmış, elinde bir içki bardağıyla televizyona göz gezdiriyordu. Bizi fark edince kafasını çevirdi. Bakışları hemen Pars’a döndü. Pars, askeri bir disiplinle durdu; omuzları dik, yüzü ifadesiz.
"Nasıl geçti bugün?" diye sordu babam, sesinde her zamanki gibi bir otorite vardı.
Pars, bana hiç bakmadan soğuk ve kısa bir şekilde cevap verdi: "Sakin geçti, Oğuz bey. Efe arkadaşlarıyla sinemaya gitti.Herhangi bir sorun olmadı."
İçimden bir rahatlama geçti. Babamın gözleri bir anlığına bana döndü, sanki beni tartıyor gibiydi. Gözlerinde hiçbir sıcaklık ya da ilgi yoktu, sadece değerlendiren, yargılayan bir bakış vardı.
"Sorun olmadı demek," dedi babam, gözleri tekrar Pars’a döndü. "Güzel."
Pars başıyla onayladı, hala dimdik duruyordu. Babam birkaç saniye sessiz kaldı, sonra elindeki içkiyi yudumladı.
Beni gözlerimden vurarcasına süzdü. "Bir sorun çıkarmadın, değil mi?" dedi, sesi iğneleyici bir ton taşıyordu.
Başımı hafifçe salladım. "Hayır, baba," dedim, sesim kısık ve tereddütlüydü. İçimde bir an olsun rahatlamış hissetmedim, çünkü babamın böyle anlarda her zaman bir şey bulup üstüme geleceğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA | bxb
Teen FictionBabamın elleri yakalarımda hâlâ sımsıkı kavramışken, nefes almak bile zor geliyordu. İçimdeki öfke ve korku, birbirine karışmış bir haldeydi. Ancak sesim çıkmıyordu, çıkamıyordu. Beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Sana her defasında anlatmak zorun...