"Bir şey yapma, tamam mı?"
Lavabodan çıkarken adımlarının sertliği, öfkesinin altında ezilmiş gibiydi. Onu korkuyla takip ediyordum; adeta patlamaya hazır bir volkan gibi görünüyordu.
Koridora çıktığımızda, kapının eşiğinde babamın durduğunu gördüm. Soğuk gözleri bizdeydi, o bakışlarla göz göze geldiğim anda derin bir korku tüm bedenimi sardı. İçgüdüsel olarak kendimi Pars'ın arkasına çekiverdim. Onun sert duruşu, adeta bir duvar gibi beni babamın bakışlarından koruyordu. Parmaklarım farkında olmadan Pars'ın tişörtüne sarıldı; sanki bu tutuşla kendime biraz cesaret buluyordum.
Tam o sırada Pars'ın o soğukkanlı, taş gibi sesi duyuldu: "Odana çık, Pelin." Pelin korkuyla başını sallayıp hızla yanımızdan geçti, birkaç saniye içinde gözden kayboldu.
Pars, babamın karşısında bir kaya gibi dimdik dururken, ben de onun arkasında sığınıyordum. Babamın gözleri önce Pars'a, ardından bana döndü, içindeki öfke yüzüne kasvetli bir ifade olarak yansıyordu.
"Evindeki paspastan farkı olmayan adam için mi sattın babanı?" dedi tıslayarak, alaycı bir gülümsemeyle. O sözler boğazımda bir yumru gibi düğümlenirken, Pars'ın iki yanında duran ellerinin sıkılıp yumruk olduğunu fark ettim. Bir an korkuyla tişörtünden daha sıkı tutarak onu durdurmak istedim.
"Baba," dedim kısık bir sesle, kendimi toparlamaya çalışarak. Boğazımı temizleyip daha sağlam bir ton yakalamaya çalıştım. "Ben mutluyum. O evde yaşadığım süre boyunca hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Lütfen, izin ver... izin ver kendi hayatımı yaşayayım."
Babamın yüzünde kısık ve alaycı bir gülümseme belirmişti. "Mutlu mu?" diye fısıldadı neredeyse, ancak her kelimesinde zehir vardı. "Mutluluğun ne olduğunu bile bilmiyorsun. Senin mutluluğun mu olurmuş?"
"Evet, mutluyum," dedim, sesim titriyordu ama gözlerim kararlıydı. "Senin istediğin gibi yaşamak istemiyorum artık."
Babamın yüzündeki alaycı ifade kayboldu, yerini buz gibi bir ciddiyet aldı. Sanki sözlerim bir duvar gibi karşısına dikilmişti ve bu, onu daha da öfkelendirmişti.
"Ne kadar nankör olduğunu bilmiyorsun, değil mi?" dedi, sesi soğuktu ama içindeki öfke apaçık ortadaydı. "Sana her şeyi verdim; konforlu bir hayat, bir isim, bir gelecek... ama sen bunları hiçe sayıyorsun."
İçimde bir şeyler kırıldı. Babamın her sözü, derin bir yarayı kanatır gibi canımı acıtıyordu. Pars'ın yanında olduğumu hatırladım, onun güçlü varlığı bir anlığına bile olsa bana cesaret veriyordu. Parmaklarım hala onun tişörtüne yapışmıştı, kendime biraz daha güç bulabilmek için daha da sıkı tuttum.
"Verdiğin şeylerin hiçbir anlamı yoktu," dedim, kelimeler ağzımdan dökülürken ben bile şaşırmıştım. "Sadece kendi isteklerin için beni bir piyon gibi kullandın. Ben senin kuklan değilim!"
Babamın gözleri bir an parladı, sanki bir adım daha atsaydı üzerimize saldıracak gibiydi. Ama Pars bir adım öne çıkarak beni arkasında daha da koruyucu bir şekilde sakladı.
Babamın gözleri Pars'ın gözleriyle buluştu. O an aralarındaki sessiz ama güçlü çatışmayı hissedebiliyordum. Pars'ın gözlerinde bir meydan okuma vardı, babamın tahakkümünden korkmayan, sarsılmaz bir duruştu bu.
"Efe'nin kendi hayatını yaşamasına karışmaya devam edersen, sonuçlarına katlanırsın," dedi Pars, sesi bir bıçak gibi keskin ve sakindi. Babamın gözleri kızgınlıkla kısıldı, ama Pars'ın bu kararlılığı karşısında bir an tereddüt etti.
Sessizlik içinde geçen o birkaç saniye, bir ömür gibi geldi bana.
Babam, Pars'ın gözlerinin içine bakarak dişlerini sıktı. İçindeki öfke tüm bedenine yayıldı, fakat bir şey onu geri çekilmeye zorladı sanki. Sadece gözleriyle bile çevresindeki insanları sindirebilen o güçlü adam, Pars'ın kararlı duruşunun altında ezilmiş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA | bxb
Teen FictionBabamın elleri yakalarımda hâlâ sımsıkı kavramışken, nefes almak bile zor geliyordu. İçimdeki öfke ve korku, birbirine karışmış bir haldeydi. Ancak sesim çıkmıyordu, çıkamıyordu. Beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Sana her defasında anlatmak zorun...