Misafirler gittikten sonra içimdeki korku iyice büyüdü. Babamın beni köşeye sıkıştıracağını biliyordum, kaçınılmazdı. O sahte gülümsemeyle misafirlerini kapıya kadar uğurlarken, üzerimde hissettiğim baskı daha da ağırlaştı. Pars, köşede sessizce duruyordu; gözlerini benden ayırmıyordu ama bu sefer yüzündeki ifade donuk ve ifadesizdi. Oysa ben, içimde patlamaya hazır bir fırtınayla baş başaydım.
Kapı kapandı. Sessizlik... Babam arkasını döndü ve o sahte gülümseme anında kayboldu. Odaya adımını attığı an, evin içindeki hava ağırlaştı. Midemde bir düğüm vardı, kaçacak yerim yoktu.
"Efe," dedi soğuk bir sesle. "Beni rezil ettin."
Onun gözlerine bakamıyordum. Başımı eğdim, vücudum titriyordu. İçimde patlayan öfke yerini korkuya bırakmıştı.
"Baba..." dedim ama kelimeler ağzımda düğümlendi. Ne diyebilirdim ki? Beni dinlemeyecekti. Hiçbir şey onu sakinleştirmezdi.
"Sus!" diye bağırdı. Sesi evin duvarlarında yankılandı. Bir adım daha attı, gözleri adeta ateş saçıyordu. "Beni mahvettin, anladın mı? O insanlar... Onlar benim iş ortaklarım! Ve sen..." Bir an için sustu, derin bir nefes aldı, ama bu sakinleştiği anlamına gelmiyordu. "Sen, yine her şeyi berbat ettin."
Gözlerim dolmuştu, ama asla ağladığımı ona göstermeyecektim. Yine de içimdeki korku gözlerimde parlıyordu, hissediyordum. Ellerim yumruk oldu, ama bir şey yapamıyordum. "Ben... istemedim," diye mırıldandım. "Bu benim suçum değildi."
"Değil miydi?" diye alaycı bir şekilde güldü. "Her şey senin suçun, Efe! Her şeyi mahveden sensin!" Bir adım daha attı, tam karşımdaydı. O kadar yakındı ki nefesini yüzümde hissedebiliyordum. "Yıllardır aynı hikâye. Ne zaman adam olacaksın?"
İçimde bir anlığına isyan kıvılcımlandı. "Belki de ben senin istediğin gibi bir adam olmak istemiyorum!" diye patladım. Ama bu sözler ağzımdan çıkar çıkmaz, pişman oldum. Babamın yüzündeki öfke dondu.
"O kadar da cesur musun?" dedi, sesi tehditkârdı. Bir an için etrafa baktı, sonra birden kolumdan tuttu, sertçe sıktı. "Ne dedin sen?" dedi, dişlerini sıkarak. "Bir daha söyle."
Kolum acıyordu ama sesimi çıkarmadım. Gözlerimi ona dikerek, "Duymadın mı?" dedim, boğazımdan çıkan titrek bir sesle. "Senin gibi bir adam olmak istemiyorum."
Bu, ona son darbeyi vurmuştu. Kolumu birden bıraktı, ama bu, sakinleştiği anlamına gelmiyordu. Gözleri çılgınca parlıyordu. Bir anda yüzüme doğru hamle yaptı ve tokadı patlattı. Dünya bir an için karardı, kafam sağa savruldu. Yanaklarım yanıyordu, ama bu acı, içimde hissettiğim kadar değildi.
"Dediğine dikkat et, Efe," diye tısladı. "Benim kim olduğumu sakın unutma."
Yanağım yanıyordu ama acıya aldırmadım. İçimdeki öfke, babamın vurduğu tokadı bastırmıştı. Dişlerimi sıkarak, gözlerimi ona diktim. "Senin kim olduğunu biliyorum zaten," dedim, sesim titrerken. "Oğuz Akıncı'sın. Sert, kimseyi umursamayan, her şeyi kontrol eden, mükemmel insan. Her şeyin en iyisini bilen, en iyi baba, en iyi iş adamı... Şirketinde bile herkes senden korkuyor, Akıncı Holding'in büyük patronu."
Babam bir an için donakaldı. Gözlerindeki öfke yerini şaşkınlığa bıraktı ama hemen ardından daha derin bir öfkeye dönüştü. "Evet, Oğuz Akıncı'yım!" diye kükredi. "Ve bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Senin sahip olduğun her şey benim sayemde var! Bu ev, bu hayat... Hepsi benim sayemde! Eğer ben olmasaydım, hiçbir şeyin olmazdı."
"Belki de bunların hiçbirini istemiyorum," diye karşılık verdim, "Belki de senin gibi bir adam olmak istemiyorum! Sert ve umursamaz olmak istemiyorum. İnsanlara yukarıdan bakmak, herkesi korkutarak saygı kazanmak istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA | bxb
Teen FictionBabamın elleri yakalarımda hâlâ sımsıkı kavramışken, nefes almak bile zor geliyordu. İçimdeki öfke ve korku, birbirine karışmış bir haldeydi. Ancak sesim çıkmıyordu, çıkamıyordu. Beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Sana her defasında anlatmak zorun...