7 Bölüm

461 36 26
                                    

Bir haftadır ondan uzak durmaya çalışıyorum. O koca evde göz göze gelmemek, sesini duymamak için elimden geleni yapıyorum. Ama yine de... aklımın bir köşesinde hep o var. Pars'ın sert bakışları, söyledikleri, sessizliği... Her şey kafamda yankılanıyor.

Onunla konuşmamak, belki de kendimi koruma çabasımdı. Çünkü her ne kadar soğuk ve mesafeli görünse de, içimde ona karşı bir şeyler büyüyor.Pars, diğer insanlar gibi değil. O duvarlarının ardında neler saklıyor,bilmiyorum.

Ama korkuyorum... ya gerçekten ona karşı hissettiğim şeyleri fark ederse? Ya... babam öğrenirse?

Ona güvenmiyordum. Bunu her seferinde kendime hatırlatmam gerekiyordu. Pars, babamın tuttuğu bir korumaydı, sonuçta. Ne kadar yanında durursa dursun, ne kadar o sessizliğinde beni rahatlatsa da, aslında onun görevi babamı korumaktı, beni değil. Babamın emirlerine uyan biri. Onun gölgesi gibi.

Bir haftadır ondan uzak durmamın sebebi buydu belki de. Ona güvenemiyordum. Bana yardım ettiği zaman bile içinde bir şeylerin saklandığını hissediyordum. O masmavi gözlerinin ardında neler düşündüğünü, ne planladığını asla bilemezdim. Ve bu belirsizlik, içimdeki tüm duygularla çelişiyordu.

Bir yandan ona karşı hissettiklerim beni korkutuyordu, diğer yandan ona güvenmemem gerektiğini biliyordum. Ama işte... o sessizliği, soğukkanlılığı, bana bir şekilde güven vermeye başlamıştı. Ne kadar uzak durmaya çalışsam da, aklımdan çıkmıyordu.

Önümdeki kitabı kaç defa okumaya çalışsam da harfler anlamını yitiriyor, sayfalar birbiri ardına bulanıklaşıyordu. Kafamın içinde dolaşan düşünceler, kitaptaki satırlara sızıp onları karmaşık bir düğüme çeviriyordu. İçimdeki sıkıntıyı bir nefesle dışarı vermeye çalışarak, derin bir iç çekişle kitabı kapattım. Parmaklarım, kapattığım kitabın sert kapağına birkaç saniye daha dokundu.

Bahçedeydim; çiçeklerin, ağaçların kokusu havada asılıydı. Hafif bir esinti yüzüme çarptı, taze yaprakların hışırtısı kulağımda yankılandı. Başımı kaldırıp etrafa baktım. Gökyüzü, güneşin altın sarısı ışıklarına bulanmış; bulutlar dağılmış, gökyüzü berrak ve açıktı. Yeşilliklerin arasında, uzakta bir yerlerde cırcır böceklerinin sesi duyuluyordu.

Tam o anda, bakışlarım bir noktaya takıldı. Karşımdaki ağacın gölgesinde, ayakta duran biri vardı. Pars. Bir an durdum, nefesim kesildi. Beni izliyordu, gözleri dikkatli ve derindi. Mavi gözlerinin soğuk ve keskin bakışları, bir an içime işledi.

Göz göze geldik. Zaman durmuş gibiydi, sadece o anın içinde kaybolmuş gibi hissediyordum. O, dimdik duruyordu; yüzündeki ifade yine o bildik, sert ve kontrollüydü. Ama gözlerinde, o anda fark ettiğim bir şey vardı. Beni izlerkenki dikkatinde, bir nebze olsun merak ya da endişe mi vardı? Yüzündeki ince hatlar hafifçe yumuşamış gibiydi, ama emin olamıyordum. Sanki bakışlarıyla içimdeki karmaşayı, o sessiz fırtınayı anlamaya çalışıyordu. Bu kısa an, çok uzun sürdü; ya da sadece öyle hissettim.

Pars'ın bana doğru geldiğini gördüğüm an, kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Ne yapacağımı, ona ne söyleyeceğimi bilemedim. İçimde bir ses, yine o sorgulayıcı bakışlarıyla beni köşeye sıkıştıracağını söylüyordu.Düşüncelerim beynimde çığ gibi büyürken, adımları daha da yaklaştı ve bir anda tam karşımda durdu.

Burnuma o tanıdık ama bir o kadar da ürkütücü kokusu geldi. Tüm cesaretimi toplamak zorundaydım, ama kelimeler boğazımda düğümlenmişti.

Bir haftadır kaçıyordum ondan, ama şimdi işte tam karşımdaydı. Pars'ın derin, mavi gözleri beni baştan sona süzdü. Sessizliği her zamanki gibi ağır ve ürkütücüydü. Sorusu ise o sessizliğin ortasında yankılanan bir çan gibiydi: "Her şey yolunda mı?"

KORUMA | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin