Gece serindi, verandada oturmuş, bahçeye bakıyordum.Havanın dinginliği içime işliyor, her şey sessizce akıp gidiyordu. Gökyüzünde yıldızlar arada bir parıldıyor, ama zihnimde dönen düşünceler onları gölgede bırakıyordu. Tam o sırada, arkamdan adımların sesini duydum.
Pars sessizce yanıma geldi, elinde iki fincan vardı.Birini bana uzattı,sütlü kahveyi ellerime aldığımda fincanın sıcaklığı içimi ısıtmıştı.Bir şey söylemeden yanıma oturdu.O an sessizliğin içinde huzur bulmuştum,sanki varlığı beni tamamlıyordu.
Sütlü kahveden bir yudum aldım, sıcaklığı boğazımdan aşağı süzülürken içim bir nebze daha ısındı.
Onun bana doğru eğildiğini fark ettim. Yumuşak ama derin bir tonla, "Üşüyor musun?" diye sordu.Bir an duraksadım, sonra hafif bir gülümsemeyle, imalı bir şekilde "Belki..." dedim.
Sözlerimin ne anlama geldiğini anlaması uzun sürmedi. Pars, tereddütsüzce kolunu omzuma doladı, beni kendine çekti. Kalbinin atışını omzumda hissediyordum. Onun sert, ama aynı zamanda güven veren kollarında sanki tüm dünyanın ağırlığı hafiflemişti. Sıcaklığı bedenime işliyordu.
"Pars..." diye mırıldandım, başımı omzuna yaslayarak.
"Hmm..." diye yanıt verdi, sesi derinden ve sıcak.
"Doğum günün ne zaman?"
"12 Kasım," dedi, gayet sıradan bir şekilde.
Burçlarımızın uyumlu olup olmadığını düşünmeye başladım, mantıksızca. Gözlerim istemsizce yerdeki taşlara kaydı, içimdeki sessizlik yerini bir boşluğa bıraktı. Pars, benim bu ani değişimimi fark etti.
"Efe," dedi, sesi hala aynı sakinlikle, ama bu sefer bir merak vardı. "Neden üzüldün?"
Başımı hafifçe kaldırdım, gözlerimi ona dikerek gülümsemeye çalıştım, ama içimdeki sıkıntı yine de yüzüme yansımıştı. "Burçlarımız uyuşmuyor."
Pars bir an durdu, sonra hafifçe kaşlarını kaldırarak beni süzdü. "Gerçekten mi? Bu yüzden mi?" dedi, alaycı ama tatlı bir şekilde. Beni biraz daha sıkı kendine çekti, kolu omzumun etrafında daha koruyucu bir hal aldı.
"Burçlar önemli ama..." dedim, sesim daha da yavaşlamıştı. Dudaklarımı büzüp düşünceli bir şekilde yere baktım.
Dudaklarımı büzdüğümü fark edince, istemsizce gülümsedi. Parmakları yavaşça çeneme dokundu ve başımı hafifçe yukarı kaldırdı. Gözlerimiz bir an buluştu. O an, kalbim daha hızlı atmaya başladı. Pars, yüzüme yumuşak bir ifadeyle baktı, sonra hiçbir şey söylemeden, dudaklarıma hafif bir buse kondurdu. Nefesim kesildi. Dokunuşu öylesine narindi ki, sanki her şey bir rüyaydı.
O küçücük dokunuşun içinde kayboldum. Kalbim göğsümde çarpıyor, ama aynı zamanda bu kadar huzurlu olmamın beni nasıl şaşırttığını fark ediyordum.
Pars, dudaklarını hafifçe geri çekip gözlerimin içine baktı. Yüzündeki ciddi ama bir o kadar da sıcak ifade, beni daha da derin bir sessizliğe çekiyordu.
"Seninle olmak... her şeyi daha anlamlı kılıyor," dedi, sesi düşük ama derin bir tonda. Sanki o sözlerle içimdeki tüm karmaşayı anında susturmuştu. "Ne burçlar, ne de başka bir şey önemli. Sadece sen..."
Sözleri kalbime işledi, sanki içimde yıllardır sakladığım duygular birer birer su yüzüne çıkıyordu. O an, başka hiçbir şeyin önemi yoktu; ne geleceğin belirsizliği, ne de zihnimde dönen endişeler. Sadece Pars'ın varlığı ve onunla paylaştığım bu an...
Sertçe yutkundum.
"Peki benim doğum günüm ne zaman biliyor musun?"
"18 ağustos."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA | bxb
Teen FictionBabamın elleri yakalarımda hâlâ sımsıkı kavramışken, nefes almak bile zor geliyordu. İçimdeki öfke ve korku, birbirine karışmış bir haldeydi. Ancak sesim çıkmıyordu, çıkamıyordu. Beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. "Sana her defasında anlatmak zorun...