Ece'nin bakış açısıyla;
Balayı sonrasında evimize döndüğümüzde her şey bir anda daha gerçek bir hal aldı. Artık aynı evi paylaştığımız gerçeğiyle de yüzleşmemiz gerekiyordu. Ali'yle aynı evde yaşamak, her ne kadar sadece bir anlaşma gereği olsa da, bu durumun ağırlığını daha fazla hissetmeme neden oluyordu. Şimdi oyun sadece dışarıya değil evin içinde de devam etmek zorundaydı.
Eve ilk adım attığımda derin bir nefes aldım. Ali valizleri içeri taşırken ben etrafıma bakıyordum. Evleri için her şeyi beraber seçmiştik ve hızlıca etrafı süzdüğümde her şeyin bu kadar uyumlu olması burayı bana yuva gibi hissettirmişti. Bu evde bir yıl boyunca aynı çatı altında yaşamak zorunda olacaktık. Bu düşünce, bir yandan ürkütücü bir yandan da garip bir rahatlık veriyordu. Ne de olsa Ali'ye güveniyordum. İkimizin de bu evlilikten bir çıkarı vardı ve bunu bozmamak için elimizden geleni yapacaktık.
"Odana yerleşmeyi düşünmüyor musun?" dedi Ali, mutfağa doğru yürürken.
Sesinde ne bir alay, ne de gerginlik vardı. Sadece sıradan bir soru sormuş gibiydi. Onunla göz göze geldim ve hafifçe gülümsedim.
"Çok yorgunum aslında ama yarın işten döndüğümde daha da yorgun olabilirim. O yüzden kıyafetleri yerleştirsem iyi olur." dedim valizimi alıp yatak odasına doğru yönelirken.
"Doğru. Yarın işe döneceğiz." Ali sıkkınlık ile nefes aldı.
Aslında yaptığı işi seviyordu ama bu balayı tatiline kadar hiç mola vermeden çalıştığını biliyordu. İlk defa bir şeyler yapmak ona da iyi gelmişti. Yüzünde her zaman olan o gergin bakış biraz rahatlamıştı.
"İnsan bu kadar güzel bir tatilden sonra hiç işe dönmek istemiyor."
"Öyle galiba. Gergin toplantılar, anlaşma görüşmeleri, çekilmez müşteriler. Şu an babamı arayıp istifa mı etsem acaba?"
Bu söylediğine gülmüştüm. Fakat babasının konusu geçmesi bildiğim sır nedeniyle beni geriyordu. Bu kadar saygı gösterdiği babası hakkındaki gerçekleri öğrenirse ne yapacaktı hiç bilmiyorum.
"Babanda kesin yeni evlenmiş oğlunun istifa etmesini anlayışla karşılar. Kesin denemelisin."
"Neyse bu yaşımda dayak yemeden işe dönmek en iyisi galiba."
"Maalesef öyle. Neyse ben odama geçiyorum. Uyurum birazdan galiba. İyi geceler sana."
"İyi geceler."
Valizimi alarak odama doğru geçtim. Ali'nin odası evin diğer ucundaydı. Yatak odasını paylaşmamız gerekmiyordu bu konuda en baştan anlaşmıştık. Kendi odama yerleşip birkaç saat dinlendikten sonra daha fazla tatil sonrası yorgunluğa dayanamayarak uyudum.
Ertesi sabah yayınevine dönerken içimde bir sıkıntı vardı. Zehra ile olan ilişkimiz son zamanlarda iyice gerilmişti. Özellikle evleneceğimi öğrendiğinde sanki dünyanın en hatalı şeyini yapıyormuşum gibi süreç boyunca iğnelemişti. Diğer yandan artık onun gölgesinde kalmaktan ve yazdığım her şeyin başkalarının adıyla yayımlanmasından bıkmıştım. Balayında her şeyi biraz olsun unutmuş olsam da şimdi gerçeklerle yüzleşme zamanı gelmişti. Zehra'nın bana olan tavrı giderek daha da küçümseyici hale geliyordu ve buna daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum.
Yayınevinin kapısından içeri adım attığımda sessizlik karşılamıştı beni. Herkes bilgisayarlarına gömülmüş işleriyle meşguldü. Zehra'nın odasının kapısı kapalıydı ama içerden bir konuşma sesi geliyordu. Masama geçtim ve bilgisayarımı açtım. O an içimde bir şeyler harekete geçti; burası benim yerim değildi. Burada hayalet yazar olarak çalışmak hayallerimi gerçekleştireceğim yol değildi.
Bir süre sonra Zehra odasından çıktı ve beni görür görmez yüzünde o sahte gülümsemeyle yaklaştı.
"Ece, hoş geldin. Balayınız nasıl geçti?" diye sordu sanki gerçekten önemsiyormuş gibi.
Sesinde o her zamanki yapmacıklık vardı. O an, bu sorunun ardında bana ne söyleyeceğini merak ettim. İçimden bir parça, onun neden samimi olmadığını açıkça görmekten dolayı acı çekiyordu.
"İyi geçti Zehra Hanım." dedim kısa ve öz.
Çok fazla detaya girmek istemiyordum çünkü Zehra'nın bu sahte dostluk oyunlarına artık dayanamıyordum. Zehra masamın yanında durup ellerini kavuşturdu. Gözlerinde hafif bir ışıltı vardı, ama bu ışıltı bana karşı olan içten bir ilgi değil, benden bir şey almanın işareti gibiydi.
"Bu hafta yayımlanacak olan metinlerin düzenlemelerini yapabildin mi?" diye sordu.
İşte bu. Bu tam olarak bardağı taşıran son damlaydı. Yine benim yazdıklarımı kendi adıyla yayımlayacaktı. Balayında bile düşünmekten kaçındığım gerçekler bir anda yüzüme çarptı. Derin bir nefes aldım, kalbim hızla atıyordu, ama bu sefer kendimi tutmamaya kararlıydım.
"Zehra Hanım," dedim sesimi olabildiğince sakin tutmaya çalışarak.
"Bu metinleri ben yazdım. Yine adınızla yayımlanacak, değil mi?"
Bir an sessizlik oldu. Zehra'nın yüzündeki gülümseme bir anlığına soldu, ama hemen kendini toparladı.
"Tabii ki sen yazdın, ama küçük düzenlemeler yaptım. Sonuçta yayınevinin politikasına göre benim adım altında çıkacak."
Bu cümle, içimde bir volkanın patlamasına neden oldu. Yıllardır süren sessizliği bozmam gerektiğini biliyordum.
"Zehra Hanım, ben burada sadece hayalet yazar olarak çalışmak için var olmadım. Kendi ismimle bir şeyler yayımlamak istiyorum. Beni görmezden geliyorsunuz. Yazdığım her şey başkasının adıyla çıkıyor ve bu durum beni tüketiyor."
Zehra kaşlarını çattı, belli ki bu çıkışımı beklemiyordu.
"Ece, bu işin doğasında bu var. Sen hayalet yazar olmayı kabul ettin. Buna baştan razı oldun."
Gözlerim dolmaya başladı, ama ağlamayacaktım. Hayır, artık daha fazla sustuğum her an, hayallerimden uzaklaştığımı hissettiriyordu.
"Başta kabul etmiş olabilirim ama artık bu yeterli değil. Kendi ismimle bir şey yayımlamak istiyorum. Yeter artık bu iş beni boğuyor."
Zehra'nın yüzü ciddi bir ifade aldı.
"Ece, bu sektörde herkes senin gibi hissetmiyor. Eğer buradaki işinden memnun değilsen başka bir yol aramaktan çekinme."
Bu açık bir tehdit değildi ama beni yıldırmaya çalışan bir tavırdı. Sanki o olmadan yayınevinde hiçbir şey yapamayacakmışım gibi bir hava estiriyordu. Derin bir nefes aldım ve düşüncelerim hızla geçiyordu kafamın içinde. Bu konuşmayı sürdürmenin şu an bir anlamı yoktu.
"Tamam." dedim kısaca.
Ardından Zehra oradan uzaklaştı ama üzerimde olan bakışlarını hissettim. O gün geri kalan zamanı masamda geçirirken içimde büyük bir kararın ağırlığını taşıyordum. Artık bir yol ayrımındaydım; ya Zehra'nın gölgesinde kalmaya devam edecektim ya da kendi yolumu çizecektim. Balayı sonrası sahte evlilik oyununun gölgesinde bile artık kendime saklayamayacağım gerçek bir savaşa girmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıttan Evlilik
RomanceEce, 28 yaşında, yaratıcı ve hayal gücü geniş bir kadındır. Ünlü bir yayınevinde hayalet yazar olarak çalışan Ece, iç dünyasındaki derin duyguları yazılarına yansıtan, zekası ve keskin kalemiyle tanınan bir yazar olmasına rağmen, kendi kitabını yayı...