kızlar oy ve yorum sınırı koymuyorum ama etiketlerde yükselmek içinn ve okunma artması için sizden bol bol yorum bekliyorum, yorumlar az gelirse biraz geç salacağım diğer bölümü malesef :(
------
1 saat süren yolun ardından gelmiştim samandıraya, arabadan indiğimde gergin bir şekilde üzerimdeki tayta sildim ellerimi. Bizimkilerin arabalarından anladığım kadarıyla idmanları vardı. Süper, bir de onlarla uğraşacaktım. Tesisten içeri girdiğimde tavla oynayan Ferdi'yle Emre'yi gördüğüme gülümseyerek el salladım ona. "
Nereye?" Onunla konuşmadan geçtiğim için şaşırmış olmalıydı Ferdi.
"Ali başkan çağırdı." Dudaklarını birbirine bastırdı, sıçtın der gibi bir ifadesi vardı.
"Naptın?"
"Çıkınca konuşalım." Kafasını sallamasının ardından onun yanından uzaklaşıp başkanın odasına doğru ilerledim.
"Pist." İsmail'in sesini duyduğumda arkamı döndüm, yüzündeki gülüşten benimle dalga geçeceğini anlamak çok da zor olmamıştı.
"Gördün değil mi?"
"Yandın yavrum, yandın." Ofladığımda daha çok güldüm haline. "Bana da kızıyor boşver de, siz oldunuz herhalde be."
"Hayır." Derken gözlerimi devirmiştim bir yandan. "İçeri gireyim." Kafasını sallamasının ardından başkanın kapısını çalıp içeri girdim. Başkan'ın odası, sessizliğin ve ciddiyetin hüküm sürdüğü bir yerdi, o yüzden bu kez neyle karşılaşacağımı bilmemenin verdiği stresle girdim içeri. Kollarımı kavuşturup derin bir nefes aldım.
"Gel, Ekin," dedi Başkan, masasına yaslanmış, bir yandan telefonuna bakıyor, diğer yandan bana ciddi ama sakin bir ifadeyle bakıyordu. Elimle kısa bir selam verdim ve karşısındaki sandalyeye oturdum. Ali Başkan kısa bir süre sessiz kaldı. O sessizliğin içinde kendi kalp atışlarımı duyabiliyordum. Derken, masanın üzerine bıraktığı telefonu bana doğru itti. Ekranda, birkaç saat önce sosyal medyada dolaşmaya başlayan o fotoğraf vardı. Barış'la birlikteyken çekilmiş, gayet masum ama çok konuşulacak bir kare. İşte mesele buydu.
"Bu ne Ekin?" diye sordu, gözlerindeki ifade sertleşmişti. "Ya bu takımın bir parçası olduğunu unuttun ya da hatırlamak işine gelmiyor!"
Bir anda soğuk terler dökmeye başladım. Yutkundum, ne diyeceğimi tartarken sözlerimi dikkatle seçmem gerektiğini biliyordum.
"Başkanım," Demiştim sakin bir ses tonuyla. "Barış benim arkadaşım, fotoğrafın çekileceğini akıl edemedik."
"Akıl etmek zorundasın!" diye patladı. Masaya sert bir şekilde vurarak ses tonunu yükseltti. Bir an koltuğuma daha da gömüldüm. "Ekin, bu bir basit hata değil. Sen sadece kendini değil, bu takımı, bu camiayı temsil ediyorsun. Her yaptığın hareketin bir bedeli var! Yanındaki 'arkadaşım' dediğin kişi Galatasaray'ın oyuncusu, ve kimse senin o kişiyle sadece arkadaş olduğunu düşünmüyor. Bu sadece seni değil, bu kulübü de ilgilendiriyor. Bu işin şakası yok!"
Yutkunarak Başkan'ın öfkesine karşı sakin kalmaya çalıştım ama içimde biriken gerginlik daha da artmıştı. Ellerim titriyordu, bunu fark etmemesi için ellerimi kucağımda birleştirip sıkıca tuttum. Göz teması kurarak, kararlı bir şekilde yanıt vermeye çalıştım.
"Daha dikkatli olacağıma emin olabilirsiniz."
Ali Başkan'ın yüzündeki sinirli ifade bir süre daha yerini korudu, gözleri adeta ateş saçıyordu. Bir süre odada yalnızca Başkan'ın nefes alış verişleri duyuluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zıt Kutup, Barış Alper Yılmaz
Hayran KurguFenerbahçenin liberosu, fenerbahçenin kızıydı o. Hayatını bu renklere aşık olarak geçirmişti. Onun aksine Barış Alper, galatasarayın jokeriydi. Bir iddialaşmayla girmişti kızın hayatına. Ne de olsa zıt kutuplar birbirini çekerdi, değil mi?