Sevginin bittiği yeri, saygı, saygının tükendiği yeri de öfke devralırmış. Ama benim duygularımın kontrolünün hangisinde olduğunu bilmiyordum. Açıkçası beynim bunu düşünmeyi bırakmış gibiydi. Son birkaç gündür değişen duygularımı hesaplamaktan yorulmuştum.
Sevdiğim adamla evlendim ve düğünümde sevdiğim adam tarafından aslında hiç sevilmediğimi ve bu yüzden terk edildiğimi farkettim. Ama bunu da düşünmeyi bırakmıştım. Tüm ilgimi hastaneye ve Umut’a vermiştim. Bir haftadır o lanet günü aklıma getirmemeye çalışıyordum.
Çalışıyordum, çünkü becerebildiğim pek söylenemez. Gün boyu güçlü ve dimdik ayakta kalan Feyza, gecenin karanlık köşelerinde sanki güçlü Feyza’ya ihanet etmek ister gibi güçsüzleşiyor ve olduğu yere yığılarak yanaklarını yakmaya başlayan gözyaşlarını akıtıyordu.
Çünkü yorulmuştum... Bu yorgunluk terk edilmenin değil, kalbimle mantığımın başlattığı savaşın ortasında kalmanın yorgunluğuydu. Ama bu savaşa yalnızca yatağıma girdiğimde karşılık veriyordum, çünkü gün içinde güçlü görünmek zorundaydım. Umut için...
Bugün hafta sonuydu ve Umut’a söz verdiğim gibi onu parka götürecektim. Sabahın ilk ışıkları odaya dolarken, perdeden süzülen güneş ışığıyla uyandım. Yaklaşık bir saattir uyanık bir şekilde yataktaydım ve kalkıp banyoya girmeye üşeniyordum. Gözlerimdeki yanma ve yanaklarımda kalan garip his, gecenin izleriydi.
Mutluyum ben diyorum kendime, hem de çok. Ailemle, işimle, yaşadığım yerle... Ben iyiydim. Ama aynadaki yansımam bana yalan söylediğim için yüzüme alaycı bir bakış atıyordu. Berbattım. Gözlerim kan toplamış, makyaj kalıntıları yanaklarımdan akmıştı. Şişmiş dudaklarım ve kızarmış burnum bana küfür ediyordu.
Siktir, kimin umrunda?
Anasını satayım.
Umut’u bekletmemek için hızla banyoya geçip kısa bir duş aldım. Geceden kalan her şeyi profesyonel bir makyajla kapattım. Allah’tan iyi makyaj yapıyordum. Üzerime beyaz bir üst ve koyu mavi kot pantolon giydim, kahverengi trençkotumu da alıp mutfağa geçtim.
Bir haftadır hep olduğu gibi, Esma ve Buğlem buradaydı. Bana göre, Umut’la yeterince ilgilenmediğimi düşünüyorlardı ama ben hangi durumda olursam olayım, benim için Umut her zaman ön plandaydı. Bugün de öyleydi.
“Günaydın,” dedim, masaya otururken Umut’un yanağına bir öpücük kondurdum. Masaya bakınca iştahımın açılması gerekiyordu ama artık iştahım yoktu. Çilekli reçel bile ilgimi çekmiyordu artık.
Evet Feyza, her şey bitti. Şimdi tek derdimiz çilekli reçel kaldı.
Bu sesi de dinlemeyi çoktan bırakmıştım. Umut, çipil çipil gözleriyle bana baktı ve gülümsedi.
“Günaydın, Feyza’m!” dedi neşeyle. Gülümseyip önüme döndüm, üzerimdeki bakışları yok saymaya çalışarak.
“Günaydın Feyza, nasılsın?” diye sordu Esma.
“İyiyim canım, hoş geldiniz siz de.”
“Hoş bulduk. Bugün kendimize izin verdik, birlikte güzel bir gün geçiririz diye düşündük. Ne dersin, dışarıda biraz vakit geçirelim mi?”
Bu teklifi duyduğumda aslında bir gezme planım yoktu. Esma ve Buğlem, evde depresyona girmemi istemiyorlardı, ama ben Umut’a söz vermiştim.
Yorgun gözlerimle Esma’ya baktım. Umut'la ilgileniyor olmam yetmiyormuş gibi bir de kendimi onlara karşı "iyi"ymişim gibi göstermeye çalışıyordum. Ama her ne kadar gülümsesem de içimdeki boşluğu fark ediyorlardı. Onlar da biliyordu; evde yalnız kalsam, yine yatağa uzanıp tavana bakarak aklımdaki düşünceleri bir türlü susturamayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
Teen FictionGeçmişte derin yaralar almış iki insanın hayatları, beklenmedik bir şekilde kesişir. Feyza, çocukken yaşadığı acı dolu anıları hâlâ unutamamış, ancak tüm zorluklara rağmen hayata tutunmuş güçlü bir kadındır. Bir gün, yol kenarında terkedilmiş, konuş...