Şerit halinde kamelyanın çatısından yağan yağmur. Küçüklüğünden beri içinde kalan ve bu günlere kadar getiren kederi taşıyan Ozan'a eşlik ediyordu.
Onun için ağlıyordu sanki. Onun ve annesinin yaşadığı şeylere, yada yaşayamadıklarına ağlıyordu.
Hayatını yaşayan herkesin bir imtihanı olurdu. Kimi sevdiğiyle sınanırdı, kime malıyla, kimi hayatıyla. İnsanlar ölümcül hastalıklara savaş veriyorlardı. Sevdiğinin kaybını yaşayıp ömür boyu o kederi yüreğinde yaşayan insanlarla doluydu bu dünya.
Kısacası her insanın bir sınavı olurdu, o sınava imtihan denirdi. Ya mücadele edip sınavı geçerdin yada yaptığın üç yanlış bir doğruyu götürürdü.
Hülya hanım ve Ozan'ın imtihanı da Kenan Karakurt'tu. Hülya hanım sınavda elinden geleni yapmış başaramayıp oğluna devretmişti. Şimdi sıra Ozandaydı.
Yanağımda hissettiğim eli ile dolmuş gözlerimi Ozan'ın mavilerine çevirdim. Gayri ihtiyar eline yasaladığım yanağımı okşadı Ozan. Yanağımdan ince bir çizgi gibi aşağı inen gözyaşımı sildi.
-Ağla yada üzül diye anlatmıyorum. Böyle yaparsan devam etmeyeceğim.- diye beni gülümsemesi ile tehdid ettiğinde bende burnumu çekip gülümseyerek gözyaşlarımı sildim.
-Tamam tamam, bak ağlamıyorum.- diyerek gözlerimi kocaman yaparak yeşillerimin dahada ortaya çıkmasına neden oldum.
Yaptığım harekete hafif gülerek karşılık verdi. Yüzüme aniden eğilerek burnumun ucuna bir öpücük kondurdu. Beklenmedik öpücüğüyle yerimde kalıp heycanlanan bedenime içimden sövdüm.
Sonuçta burda önemli bir konu konuşuyorduk.
-Peki ne oldu sonra? Sabah uyandığında baban bir şey yaptımı?-diye sorduğumda gülen ifadelerimiz anında solmuştu. Başını olumlu anlamda salladı.
-Oldu, sabah babam beni saçımdan çekerek annemin kucağın dan almıştı.- dedi yumruğunu sıkarak. Bu benim içimi yakarken bir ihtiyaç gibi elimle yumruk yaptığı elini kavradım. Hep yaptığım şeymiş gibi rahat olmak pek mümkün olmasa da elimden geleni yapıyordum.
Üstümdeki bakışları hissedince boşta kalan elimle masada duran sıcak çayımdan çaydan bir yudum almıştım. Yanan boğazıma, yaşaran gözlerim eklensede boğazıma oturan yumruya iyi gelmişti.
-iyi misin?- dedi kızaran gözlerime bakarak.
-İyiyim sadece biraz sıcak olduğu için rahatsız oldum. Sen anlat lütfen dinliyorum seni- dedim kısaca. Bir süre gözlerime baktıktan sonra konuşmasına devam etti.
-O gün annemle uyuya kaldığım için onu beş sene görememiştim. Sude abla sayesinde konuşuyorduk bazen. Konuşmamızda yasaktı.- dedi uzaklara dalarak.
-Beş yıllık ayrılığın hüznünü her an yaşıyorduk. Görmedim, duymadım ama konuştuktan sonra kapanan telefonun ardından, onunda benim gibi ağladığını bilmemdi.
-Evde neler yaşadığını Selim den öğreniyordum. O her zaman yanımda bana destek olan bir dostu. Selimde benimle aynı yaştaydı o yüzden onunda elinden bir şey gelmiyordu.
-Sonunda Kenan Karakurt'un bitmek bilmeyen öfkesi bittiğinde beni Adana'ya geri çağırmıştı.- deyip duraksadı. Yutkunduğunda hareket eden adem elmasına takıldı bakışlarım. Ben az önce boğazımdaki düğüm çaydan sonra geçti demiştim, meğer o daha büyük bir düğüme yer açmıştı. Diğer elimide elini üstüne koyup okşadım bir süre. Başımı omuzuna yaslayarak huzur veren kokusunu içime çektim.
-Eğer zorlanıyorsan anlatma. Vazgeçtim ben, sen ne zaman kendini anlatmaya hazır hissedersen o zaman anlatırsın bende o zaman dinlerim.- saçlarımın arasına sıcak nefesini ardından da öpücüğünü bırakmıştı, çenesini kafama yaslayarak konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
Novela JuvenilGeçmişte derin yaralar almış iki insanın hayatları, beklenmedik bir şekilde kesişir. Feyza, çocukken yaşadığı acı dolu anıları hâlâ unutamamış, ancak tüm zorluklara rağmen hayata tutunmuş güçlü bir kadındır. Bir gün, yol kenarında terkedilmiş, konuş...