Başımın ağrısı tarif edilemezdi. Gözlerim kapalıydı çünkü başımda bir torba vardı. Etrafımda ışık vardı, başımdaki ışığın etkisini gizlemeye yetmemişti. Ellerim ve ayaklarım bir sandalyeye bağlıydı. Çok sıkı değildi ama açacak kadar gevşekde değildi. Bulunduğum yer soğuktu nedeni ise karşı duvarda asılı olan, ve soğuk havasını yüzüme vuran havalandırma olmalıydı.
Kışın ortasında hangi gereksiz havalandırma kullanırdıki. Başımdaki ağrı yine sızladı, bu seferki ağrı migrenimden değil adama kafa attığım içindi. Kimdi bunlar ve benden ne istiyorlardı. Aklıma bir sürü fikir düşmüştü, ama hiçbiri mantıklı değildi.
Belki bir organ mafyası, yada fidye için kaçırdılar 'sonuçta babam zengindi' diyecektim, ama benim babamın dillere destan bir zenginliği yoktu. Kaç dakika o soğukta bekledim bilmiyorum, ama Umut'un beni merak ettiğini biliyordum. Kaçırıldığımda akşam üzeriydi. Şimdi saatin kaç olduğu, ne kadardır baygın olduğumla ilgili hiç bir fikrim yoktu, ve şimdide burdaydım.
Gereksiz yere beni arayıp uykumdan eden gereksiz arkadaşlarım, umarım şimdi yine beni ararlardı. Ortalarda olmadığımı anladıklarında polise haber verirlerdi. Sert bir şekilde açılan kapı beni hem düşüncelerimden çıkarmış, hemde yerimden sıçramama neden olmuştu.
İçeride yankılanan ayakkabı sesleri kulağıma gerilim müziği gibi geliyordu.Üç kişilerdi, iki kişinin ayak sesleri aynı gibiydi, ama biri biraz daha tiz bir sese sahipti. Gerilim müziğinin tiz keman sesi gibi. Bir kadındı.
Kadın bana yaklaştı, önümde durarak yüzümü süzdü, bunu önümde aldığı nefes sesinden anlıyordum. Duran adımları hareket ederek etrafımda bir tur attı. Tekrar önümde durdu ve bir anda ışıklar açıldı. Başımdaki torbayı bir anda çekmişti. Torba ne Allah aşkına ya, insan en azından siyah bir bezle bağlardı.Karanlığa alışmış olan gözlerimi ani gelen ışıkla kıstım. Gözlerim alıştıktan sonra etrafımda duran insanlara baktım. Görüş açıma ilk kadın girdi. Siyah deri pantolon, siyah botlar, siyah bir badi ve siyah deri mont. Bu kadın kesinlikle bir cenaze töreninden dönmüş, ve yol üzeri beni kaçıran adamlarla karşılaşmıştı, sonrada 'dur ben bu adamlara yardım edeyim' demiş ve böylece kendini burada bulmuştu.
Yüzüne baktığımda farklı birşey görme sevinciyle sırıttım. Sarı saçları ve benim koyu yeşil gözlerimin tersi açık yeşil gözleri vardı. Güzel bir kadındı. Kadın bana gülümsediğim için tuhaf tuhaf baktı ama aldırmadım.
Yanındaki adama baktığımda onunda kumral saçlara sahip olduğunu gördüm. Ela gözleri ve çatık kaşlarıyla korkutucu görünüyordu. Giydiği siyak takımda tekin olmadığı kanaatine varmama neden olmuştu. Düşündüğüm şeyle gözlerimi devirdim. Zaten tekin olsa adam kaçırmazı.
Diğerine döndüğümde ağzım beş karış açık kaldı. Kahverengi saç, kumral ten, düz burun, bu adam, bu adam dün akşam arabanın aynasını kırdığım adamdı. Diğer adama tekrar baktım, başını cama yaslayıp dışarıyı izleyen adamdı. Açık ağzımı kapatmayı akıl ettikten sonra konuştum.
-Siktir, arabanın aynasını kırdım diyemi kaçırdınız beni?- diye sordum. Bütün olasılıkları düşünmüştüm ama bu, hiç aklıma gelmemişti.
-Milyon dolarlık arabanın camı- diye beni düzeltti. Gözlerimi devirdim, arabasıyla hava atmasa olmuyor sanki. Benimde arabam var, hemde en gıcırından. Sahi benim arabama ne oldu, eğer dışarda kaldıysa üşür o, çünkü onun üzerine her gece bir battaniye örterdim ben. İster istemez iç çektim, kurtulmanın yolunu bulduğumda arabamı bulsam iyi olurdu.
-Arabanın aynasınımı kırdı?- Diye sordu sarışın. Kafası karışmış gibiydi.
-Öyle, hemde kökünden, araba şu an tek kulakla duruyor.- arabadan bir canlı gibi bahsetmesine ne demeli. Ah zamani gençleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
Fiksi RemajaGeçmişte derin yaralar almış iki insanın hayatları, beklenmedik bir şekilde kesişir. Feyza, çocukken yaşadığı acı dolu anıları hâlâ unutamamış, ancak tüm zorluklara rağmen hayata tutunmuş güçlü bir kadındır. Bir gün, yol kenarında terkedilmiş, konuş...