Derin, elinde iki fincan kahveyle odaya döndü. Barış'ın oturduğu koltuğun önüne gelip ona uzattı.
DERİN: "Kahve... biraz sakinleştirir belki."
Barış, kahveyi aldı ama gözlerini Derin'in yüzünden ayırmadı. Derin'in sakinliği ve anlayışı, öfkesinin yerini yavaş yavaş bir suçluluk duygusuna bırakıyordu. Fincanı masaya bıraktı ve ellerini dizlerinin üzerine koydu.
BARIŞ: "Sana bir şey anlatmam gerek ama... nasıl başlayacağımı bilmiyorum."
Derin yanına oturdu, yumuşak bir sesle konuştu:
DERİN: "Anlatmak istemiyorsan zorunda değilsin. Ama şunu bil ki ne olursa olsun yanında olacağım. Seni yalnız bırakmayacağım."
Barış, bu sözlerle biraz daha yumuşadı. Derin'in eline uzandı, parmaklarını kendi parmaklarının arasına aldı. Ellerinin sıcaklığı ona bir nebze huzur verdi.
Derin, Barış'ın yüzüne yaklaşıp gözlerinin içine baktı.
Barış'ın gözleri Derin'in gözlerinde kilitlenmişti. Konuşmak istiyor ama kelimeler boğazında düğümleniyordu. Onun yerine elini Derin'in yanağına koydu, başparmağıyla yüzünü nazikçe okşadı.
BARIŞ: "Nasıl bu kadar sabırlı olabiliyorsun?"
DERİN: "Çünkü sen buna değersin."
Barış, bir an için tüm duygularına teslim oldu. Yaklaştı ve Derin'in alnına küçük bir öpücük kondurdu. Bu masum hareketin ardından bakışları, Derin'in gözlerinden dudaklarına kaydı. İçinde bir anlık tereddüt vardı ama bu tereddüt yerini saf bir tutkuya bıraktı.
Derin de hareket etmeden ona bakıyordu, hiçbir şey söylemeden hislerine teslim oldu. Barış, bir an daha bekledikten sonra dudaklarını Derin'inkilere yaklaştırdı. Dudakları buluştuğunda, içlerindeki karmaşa yerini bir süreliğine huzura bıraktı.
Öpücük uzun ve anlam doluydu. Barış, aralarındaki mesafeyi tamamen kapatarak Derin'i kollarına aldı. Derin, hafifçe geri çekildi ama gözleri hâlâ Barış'ın gözlerindeydi.
DERİN: "Barış... ne olursa olsun, seni bırakmayacağım. Bunu unutma."
Barış, bu sözlerle biraz olsun huzur bulmuş gibi görünüyordu. Gözlerini kapatıp alnını Derin'in alnına yasladı.
BARIŞ: "Seni tanıdığım için şanslıyım. Ama bunu hak ediyor muyum, bilmiyorum."
Barış, Derin'i biraz daha sıkıca sararak fısıldadı:
BARIŞ: "Bu gece yanımda kal."
Derin, Barış'ın kollarında kalakaldı. Barış'a baktı ve ona bir cevap vermek yerine, elini nazikçe Barış'ın saçlarına götürdü.
DERİN: "Yanındayım.... Hep yanındayım."
Barış, bu kelimelerin içindeki güveni hissedebiliyordu. Derin'in varlığı, onun için karanlık bir tünelin sonunda görülen bir ışık gibiydi. Gözlerini kapattı.
BARIŞ: "Sen olmasan... ne yapardım bilmiyorum."
Derin hafifçe gülümsedi ve Barış'ın yüzüne dokundu.
DERİN: "Senin güçlü bir adam olduğunu biliyorum. Ama güçlü olmak her şeyi tek başına taşımak anlamına gelmez."
Barış, bu sözlere karşılık vermedi. Derin'in ne kadar haklı olduğunu düşündü ama hissettiği suçluluk ve karmaşa, onu susturuyordu.
Barış, gözlerini kapadı. Derin'in sesi ve dokunuşu, yavaş yavaş kalbindeki ağırlığı hafifletiyordu. Ancak kafasının bir köşesinde hâlâ Sena'nın söyledikleri yankılanıyordu. "Bebek senin olmayabilir..."
Bir an için gözlerini açtı ve Derin'e baktı.
Barış, Derin'in gözlerine bakarken içindeki karışıklık bir an için kayboldu. Derin'in varlığı, tüm dünyayı bir kenara itiyor gibiydi. Sessizce birbirlerine yaklaştılar.
BARIŞ: "Sana bu kadar yakın olmak... uzun zamandır bunu hayal ediyordum."
DERİN: "Ben de... hep seninle olmak istedim. Ama... Bunu hak ettiğini düşünmüyorsun, öyle mi?"
Barış, yavaşça Derin'in saçlarına dokundu ve gözlerinde beliren suçlulukla başını eğdi.
BARIŞ: "Bazen düşünüyorum... Belki de bu kadar iyi olmayı hak etmiyorum."
DERİN: "En çok sen hakediyorsun."
Derin, Barış'a daha da yakınlaştı, başını onun omzuna yasladı ve sessizce bir süre öyle kaldılar. Gözlerini kapatıp, kalp atışlarının bir ritim oluşturmasına izin verdiler. Her geçen saniye, ikisi de daha derin bir bağ kuruyordu, kelimelere ihtiyaç duymadan.
Bir süre sonra, Barış, Derin'in boynuna doğru başını eğerek, ona küçük bir öpücük kondurdu. Derin, bunun ardından gözlerini açtı ve Barış'a hafifçe gülümsedi. Gözlerinin içine bakarak, yavaşça dudaklarına yaklaştı. Bir öpücük daha, ama bu kez biraz daha uzun, biraz daha tutkulu.
Barış, Derin'i kollarına alarak, ona sıkıca sarıldı. İkisi de sessizce birbirlerine yaklaştılar ve zaman sanki durmuş gibiydi. Birbirlerinin sıcaklıklarına tamamen teslim olmuşlardı.
DERİN: "Beni bırakmayacaksın dimi"?
BARIŞ: "Ben ölene kadar benimsin."
Barış, Derin'i bir an bile bırakmadan ona daha da yaklaştı. Elleri, Derin'in sırtında gezinirken nefesi hızlanmıştı. Gözleri Derin'in dudaklarına kaydı, ardından tekrar gözlerine.
BARIŞ: "Sen... beni delirtiyorsun."
Derin'in kalbi hızla çarpıyordu. Barış'ın bu sözleri, içinde derin bir heyecan dalgası yaratmıştı. Bir şey söylemek istedi ama onun yerine Barış'ın boynuna doğru eğildi ve hafifçe öptü. Bu hareket, aralarındaki duyguları alevlendirdi.
Barış, Derin'in belinden kavrayarak onu kendine doğru çekti. Dudakları tekrar buluştu, bu kez çok daha tutkuluydu. Ellerinin sıcaklığı, Derin'in vücudunu titretirken, ikisi de o anın büyüsüne tamamen kapılmıştı.
Bir süre sonra, Derin hafifçe geri çekildi. Yüzleri birbirine değecek kadar yakındı, nefesleri karışıyordu. Barış, Derin'in alnına yavaşça bir öpücük kondurdu ve derin bir nefes aldı.
BARIŞ: "Hadi gel. Uyuyup dinlenelim biraz."
Derin, sessizce başını salladı. Barış, onu kollarına alarak yatağa doğru yöneldi. İkisi de yan yana uzandılar, Barış'ın kolları Derin'i sıkıca sararken Derin başını onun göğsüne yasladı.
Derin, Barış'ın kalp atışlarını dinlerken gözlerini kapattı. Barış ise onun saçlarını nazikçe okşuyordu.
Sessizlik, gecenin içinde bir melodi gibi yankılandı. Çok geçmeden ikisi de birbirlerinin kollarında huzurlu bir uykuya daldılar.
![](https://img.wattpad.com/cover/365099163-288-k591146.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönlümün mafyası...
Roman d'amourİstanbul'un karmaşık ve gölgeli sokaklarında, mafya lideri olan Barış Kaya, beklenmedik bir saldırı sonucunda ağır yaralanır ve hastaneye kaldırılır. Hastanede görev yapan, genç ve güzel doktor Derin Arslan ile karşılaşır. İkilinin arasında, zıt dü...