Arabaya bindim bir süre sustum ama merak ediyordum neler olduğunu, tam ağzımı açtım soru soracakken bana bakmadan,
"Rüyayı ne zamandır görüyorsun?"
"Birkaç aydır."
"Kimseye anlattın mı rüyanı."
"Hayır, yani sadece kızlara anlattım. Bir sorun mu var yani kim benim rüyamla ilgilensin ki."
"Bunu sana anlatma yetkim yok üstlerimden öğrenmen gereken şeyler." Bir süre sonra yurdun kapısına geldik.
"Hey burası yur- "
"Biliyorum." Dedi
"Sözümün kesilmesinden nefret ederim. "
"Şuan önemli değil, zaten giriş yurdun altında efendim."
"Bana şöyle demeyi keser misin? "
"Nasıl demeyi?"
"İşte öyle efendim falan filan deme kendimi yaşlı kötü kadınlar gibi hissediyorum."
"Buyurun"
Bir anda kapımı açıp beni dışarı çıkardı kolumdan tutup hızla yurdun içine soktu kız olması rağmen çok güçlüydü. Karanlık bodruma doğru ilerlemeye başladık önde o arkada ben, durup ışığı yaktı duvarı göstererek,
"Hadi geçin."
"Affedersin burnumu kırmaya niyetim yok. "
"Ama efendi-"
"Bana efendim deme dedim"
"Peki, özür dilerim, İlkim şimdi duvarın içinden geçer misin"?
Duvara bakıp duruyordum nasıl geçecektim ki bu duvardan. Düşünce âlemindeyken kolumu birinin tuttuğunu hissettim Görkem kolumu tutup birden beni duvara doğru fırlattı refleks olarak gözlerimi kapattım, suratımın yamulacağını zannederken bir den bir sürü insanın sesi kulağıma ilişti. Gözlerimi açtığım tamamen yeşilliklerin arasında insanların içinde buldum kendimi o kadar güzel ve orijinal bir yerdi ki böylesini daha önce hiç görmedim. Ağızım bir karış açık etrafa bakarken Görkem'in sesiyle kendime geldim,
"Hadi gitmemiz lazım."
"Nereye gidiyoruz ?"
"Kurucuların yanına sana olanları onlar anlatacak."
Kurucular, böyle bir yeri kuran kişiler olmalıydı illa ki...
Kurucuların yanına giderken etrafı ağızım açık bir şekilde seyrediyordum, bu kadar mükemmel ve harika bir yer olamazdı. Görkem de ilerlerken bu yer hakkında bilgi veriyordu. Manikanlar diyarı, gerçekten çok değişik gruplara ayrılmış bir sürü insanlar ve çalışıyorlar.
"Hepsi savaş eğitimi alıyor."
"Hmm aslında göz kamaştırıcı."
"Ve sende onların komutanı."
"Ne? Ne dedin sen ne komutanı ya ben kavga bile edemezken sen savaştan bahsediyorsun lütfen kendine gel beni sırf bu yüzden buraya getirdiysen yanlış insan şekerim ben tahmin ettiğiniz kişi değilim. "
"Sen tahmin üzerine buraya gelmedin doğduğun andan itibaren takip ediliyorsun, Nasıl oldu da buraya geldin zannediyorsun. Senin kalacağın yurdun odası bile ayarlanmışken sen neden bahsediyorsun, etrafında olan hemen hemen herkes seni korumak için etrafındalar. Okulda öğretmenlerinden hademelere kadar, yurtta güvenlikten arkadaşlarına kadar herkes senin güvenliğin için iş başında yani sen ne tesadüfî nede tahmini birisin anladın mı? Ailen bile seni korumak üzere görevlendirildi, sana kazada öldü denilse de aslında seni düşmanımız olan Zümrüt Krallığından korumak için öldüler. "
Şuan ki durumumu anlatabilecek hiçbir duygum yok nasıl ya benim ailem de bu işin içindeydi arkadaşlarım herkes...
"Yani yanımda olan gerçek arkadaş olarak bildiklerim hep yalan mı bir oyun için mi? "
"Arkadaşlık veya dostluk kolay kazanılabilecek bir şey değil, eğer kazandıysan ve senin haberin yoksa bu senin suçun yani gerçek veya değil bunu ben bilemem. Ama seni canları pahasına koruyan insanların varlığı seni huzurlu hissettirmeli."
"Hayır, hiç de huzurlu hissettirmiyor başlarına bir şey gelse benim yüzümden beni korumak için ailelerinden, kendilerinden vazgeçiyorlar bunu istemem, böyle bir şey olmasın."
"Kusura bakmayın prenses bunu yapmak zorundaydık eğer siz olmazsanız zaten 70 milyon insanın hayatı tehlike de demektir. Yani 70 milyon insanın hayatı karşılı 5 milyon insan feda edilmeli... "
Aslında böyle şeylerin filmlerde olduğunu sanırdım, "5 milyon insan hayatına karşılık 2 milyon insan küçük bir bedel" resmen film replikleriydi. Benim gibi hayalperest biri bile böyle şeyleri hayal edemezdi. Yani en azından kendi üzerimde hayal edemezdim. Ben ve insan hayatını kurtarmak biraz zor işti, aslında böyle konularda bana güvenmek doğru bir şey miydi bilmiyorum.
Bu konuşmalardan sonra kurucuların yanına giderken çok sessizdik yani aslında ben konuşuyordum ama karşıdakinden ses yoktu. Etraf o kadar güzel ve bir ahenk içindeydi ki sanki bütün bunlar o gördüğüm saçma sapan rüyalardan biriydi. Birden sesler duymaya başladım;
"Hoş geldin komutan"
"İşte geldi koruyucu geldi."
Sanki sevinç çığlıkları gibi etrafa bakındım ama konuşan kimse yok hatta etraf da doğru düzgün kimse yoktu. Görkem'e sordum,
"Sende duydun mu sesleri."
"Hangi sesleri?"
"Hangi sesleri olacak işte duymuyor musun yaa"
Bir an bana bakarak duraksadı düşünür vaziyette sonra,
"Hayır, ben hiçbir şey duymuyorum" dedi.
Kafam karışıktı ama ne sorsam düzgün bir şekilde cevap vermiyordu ki hep geçiştiriyordu. Bu durum beni delirtiyordu resmen sorduğum soruların cevabını alamamak beni delirtirdi neyse bu seferlik affedeceği m ama bir daha ki sefer...
Düşüncelerim arasından Görkem'in sesiyle ayrıldım.
"İşte geldik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Komutan Minikanlar (Wattpad/Sing of Hobe)
Fantastik"Minikan'ların Son Komutan'ı olarak hayatım boyunca sizleri koruyup halkıma hizmet edeceğime yemin ederim..." DAHA DOĞMADAN BİR SÜRÜ DÜŞMAN EDİNMİŞTİ BİLE ONLARLA YÜZLEŞMEK ARTIK AN MESELESİ. Yaşayacağı bu hayatta hiç beklemediği insanla...