Merhabalar efenim..:) bu ilk Fantastik ve romantik kurgum umarım sevip beğenerek okursunuz..:) Ah unutmadan lütfen müzikle birlikte okuyun efenim..:) Şimdiden teşekkürler..:))
***************************
Yüz kırk beş Beş yıl önce
Dünya değişti.
Yaklaşık iki bin yıldır evrenin gelişimiyle birlikte değişime uğrayan dünya, içinde yaşayanlarıyla birlikte yeniden şekillendi.
Zaman anlamını yitirip bir şeyler hızla değişirken, gölgelerden çıkmayı bekleyen kana susamış bir ırk, iktidar sahibi olmak adına yeniden nefes almayı seçti.
Lakin dünyanın o kısmı teşekkül ettiğinden bu yanadır unutulmaması gereken şeyler uzun zaman evvel yitip gitti. Orta dünyanın hür diyarlarından, yedi denizlere dek hüküm süren Ademoğlu savaş ve ölümlerle yıllarca yaşayacakmış gibi kurduğu ve yaşadığı bu yaşlı dünyada başka şeylerinde nefes aldığını unutmuştu. Ancak unutulan yeniden hatırlanacaktı.
Ve beklenen güneş, Ademoğlu üzerine bir perde gibi doğudan battı.
Ölümsüzler kendi zindanlarında zincirlerini kırmış yıkıma koşarlarken ilkel bir açlıkla karanlık bir çağı sürdüler. Önlerine çıkan tüm setleri devirirken onlar ne kaçıp nede saklanabildiler.
İnsan çağının düşüşünü görmek adına yeniden birlikler halini alırlarken, hırsı ve kibri yüzünden insanlar onların soğuk merhametine kaldılar.
Issız bir gecenin ayazında ansızın yıkım gibi gelip, Kadın, çocuk, genç, yaşlı kim varsa kırıp geçirdiler. Onların bir kısmı denizlerden yürüyüp geldiler. Bir kısımsa dağları aşarak yol aldı. Nefesleri, hayvanların soluklarını andırıyordu. Soğuk bakışları kurbanlarının derilerine işliyordu. Dünyanın dört bir yanında gökdelenler, hükümet konakları, köşkler her biri bir bir yıkıma uğrarken yıkıntılar harabelere karışıyordu. Kıyametin ayak sesleri gibi çevreyi kuşatırlarken, askerler çaresiz bir iktidarlığın sonuna yürüyordu. Kanlı terör baş göstermişti ancak onlar terörist değildi. Onlar, bilmek dahi istenmeyen en kötü kabuslardan çıka gelmiş iktidar peşinde koşan kanlı bir ırktı. Kaosun karşısında direnen insanlar tek tek düşerken, şehirler üzerinde görülen ışıkların her biri gecenin karanlığında ateşe dönmüştü.
Zira gelecek düşmüştü.Yıkıntıların tepesindeydi kaosun sahiplerinden biri. Uzun ak saçları rüzgarda dalgalanırken o keskin duyularıyla gecenin içinde ki çığlıkları dinledi. Yüzünde ki gülümseme sadistçeydi. İlahi lehçesinde çalan askerlerinin orglarını duyabiliyordu. Gülümserken gözlerini kapadı. Öyle ki yıkıcıydı. Başını yavaşça gökyüzüne kaldırırken kollarını iki yana açtı. Dünya, buz ve ateşle karanlığa düşerken, kıyametin çağrısına dönen çığlıklar aynı seslerden yükselen melodilere karışıyordu. Biliyordu. Yaşanan onca kaybın nedenlerinden bir diğeri insanoğlunun tamahkarsızlığından kaynaklanıyordu. Öyle olmasalar, iktidarlıkları son bulur muydu?
Yazık. Kendileri de dünyayı tıpkı böyle kana boyamamışlar mıydı? Adalet adı altında yaptıkları savaşlarla, kendi çocuklarını öldürmemişler miydi? Bugün kırılıyorlarsa bu kendi hataları değilde neydi? Bencil insanoğlu, güç tutkunu, iradesiz, asla yetinmeyen... eğer durum buysa günahlarının meyvelerini toplayacaklardı.
Tarih tekerrür ederken dünya bir kez daha yok oluşa tanıklık edecekti bu gece. Bir düşüş, bir yükselişle gelecekti. Ve aynı gecenin şafağında dünyanın büyük bir kısmı şaşkın ve perişan açacaktı gözlerini, Zira şafakta ya kendilerine köle olacak. Yahut yazgılarını kabulleneceklerdi.
Tekrar gözlerini açtığında yüzünde ki o tehlikeli gülümsemeyi ve gözlerinde ki dehşeti kaybetmemişti ölümcül varlık. Yaşamak adına kaçmaya çalışan insanların umutsuzluğunu izledi ve dudaklarından o efsunlayıcı cümleleri döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUKSUZ - "En karanlık ŞAFAK" Tüm Kitap Sitelerinde
FantasyEn uzun en çaresiz geceni düşün insanoğlu, sabah olmadı mı? O halde aç gözlerini, Ölmek dediğin dirilmeye eş değil mi yani? Bırak kıyamet kıyam olsun,, Uyanışın yok oluşun olsun...Yeter ki uyan bu kan uykulardan. vazgeç ki göreceğin en ta...