Merhablar efenim..:) resimlerde gördüğünüz,, ALPEREN... umarım bu bölümüde keyifle okursunuz..:))
İnsanlığın vampirler ve safkanlar tarafından alı konulduğu bu karanlık zamanlarda duadan sonra tutunacakları tek şeyleri kalmıştı. Sorunsuzca yaşayabilmek. Bunu sağlamanın yollarından biride günün veya haftanın belirli saatlerinde kan vermeleri için inşa edilen kan bankalarına gitmekti. İnsanlar evlerine en yakın kan bankasına giderek düzenli olarak bu düzenek içine girmek zorundalardı. Altı yaş ve üzeri olan bu uygulama nefes alan herkes için geçerliydi.
Mahkumlar için ise durum daha yorucuydu. Onlar diğer insanların konumlarında değillerdi. Her gün kan vermelerine rağmen, içeride de vampir mahkumlar ve gardiyanların zulmune maruz kalırlardı. 'LA Vendigo' mahkumları ağır ceza mahkumlarıydı ve oraya kapatılan insanların umutları kararır kalpleri korku ve karanlık ile dolardı.
Ancak dışarıda yaşayan halk, mahkumlardan farklıydı. Düzenli kesimde yahut dışarıda yaşayan ne kadar İnsan varsa Safkanların kontrolündeydi ve her biri tek tek kodlandıklarından haftanın hangi günü onlara verildi ise o gün uğramak zorundalardı. Aksi taktirde bir kaçak olarak damgalanır ve polislerce yakalanarak cezaya çarptırılırlardı.
Leyla ve Alp, potansiyel birer avcı da olsalar bu bankalara tıpkı diğer insanlar gibi haftada yalnızca bir kez gitmek zorundaydılar. Ama avcılar diğer insanlar gibi hoş karşılanmazlardı o bankalarda ya da safkanların yönettiği başka mekanlarda. Onlar birer asi olarak görünürdü. Bundandır ki iki tarafta birbirinden nefret ederdi.
Başını kaldırıp Kan bankasının sivri tepesine baktı Leyla. Okul çıkışında mecburen gelmişlerdi buraya. Oldukça lüks bir görüntüye sahip bu bina tıpkı: Tarih kitaplarında gördüğü Beyaz saray gibi inşa edilmişti ve elli basamaklı uzun beyaz merdivenleri vardı. İçeri girmek için annelerinin kollarını sıkıca tutan yada girmemek için ağlayan çocukları gördüğünde kaşlarını çatarak başını çevirdi.
"Korkmana gerek yok Leyla ben buradayım." Dediğinde Alp'e baktı. Buraya ne zaman gelseler abisinin karakteri yüz seksen derecede değişirdi. O nadir anlarda korumacı ve sahiplenici davranışlarından çok yanında olduğunu bilmesini isterdi. Çocukken de böyle olurdu. Leyla'nın korktuğu zamanlar da Alp sürekli önüne geçer, canını yaktıklarını bilse de Leyla, o umursamaz bir bakış atarak daima gülümserdi: "Seni şapşal acıdığı falan yok. Bu kadarcık şeyden korkarsan ilerde nasıl avcı olacaksın..." Diyerek onu kızdırıp cesaretlendirmek adına kaskatı kesilirdi.
"Korktuğum falan yok hadi şu işi bir an önce bitirelim."
Başını sallarken yürümeye başladıklarında önlerinden geçen yaşlı bir kadına yol verdiler. Öylesine zayıftı ki kollarındaki damarlar uzaktan dahi görünebilirdi.
Elli yaş üstü kadınlar ve erkeklerde kan verirlerdi lakin, bu o embesil vampirlere zalim davranma hakkını vermezdi. Bir kez daha kaşlarını çattı Leyla. Yavaşça içeri girdiklerinde ortamın göz alıcı beyazlığı ve sağladıkları hijyen ortamı, insanları düşündüklerinden falan değildi. Onlar yalnızca kendilerini düşünürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUKSUZ - "En karanlık ŞAFAK" Tüm Kitap Sitelerinde
FantasyEn uzun en çaresiz geceni düşün insanoğlu, sabah olmadı mı? O halde aç gözlerini, Ölmek dediğin dirilmeye eş değil mi yani? Bırak kıyamet kıyam olsun,, Uyanışın yok oluşun olsun...Yeter ki uyan bu kan uykulardan. vazgeç ki göreceğin en ta...