BELGİN ANLATIYOR:
Önemli misafirler davetliydi bu akşam. Mercimek çorbası, nohutlu pilav, köfte ve salata yapacaktım, tatlı olarak da sütlaç. Bunlar için geniş bir zamana ihtiyacım vardı, öğleden geçtim mutfağa.
Yemekleri bitirmiş, salatayı yapıyordum ki her zamanki asık suratıyla Zeynep geldi. Tatil bittiğinden beri çok keyifsizdi. Yüzünde sahne makyajı kalıntıları vardı.
"Kolay gelsin." dedi. 'Bu kez yaptığım yemeklerden yiyeceksin Zeynep Hanım.' diye geçirdim içimden. Zeynep yemeklerde Sevim'le bana pek katılmazdı.
"Sağ ol. Hazırlanmaya başlasan iyi edersin." dedim en neşeli sesimle.
"Nasıl hazırlanmak? Neden?"
"Misafirlerimiz var."
Sıkıntıyla gerildi yüzü Zeynep'in: "Ben oturmasam sizinle..." dedi. Nasıl ikna etmeliydim onu? İnatçıdır Zeynep, ona laf dinletemezsin ki...
"Oturmazsan pişman olursun ama... Kırma beni."
İyice astı suratını. Benim neşem onun keyfini daha da kaçırıyordu. Olsun, nasılsa akşama düzelecek. Biraz daha üsteledim: "Bu gelenleri seveceğine eminim. Sevmezsen geçersin odana ama bak, eminim diyorum. Sevim de emin."
Ufak bir ilgi pırıltısı belirdi gözlerinde: "Kim ki bunlar?"
"Sürpriz!"
O pırıltı sönüverdi. Yine de makyajını temizledi, duşa girdi, eşofman yerine günlük bir elbise giydi üzerine. Islak saçlarını kalın bir örgü yaptı arkadan. Öyle güzeldi ki saçları, beğenmekten öte kıskanıyordum. Ben olsam hiç toplamazdım o saçları.
Kapı çaldığında heyecanlandım. Bu daveti ayarlamak hiç de kolay olmamıştı. Sevim sayesinde onlara ulaşmış, onları ikna etmek için epey ısrar etmiştim. Başarmıştım da; Ulaş, Kaya ve hatta Levent (En çok da o nazlanmıştı, bana hayır diyemiyor ama Kaya'ya da gelmek istemediğini söylüyordu) işte karşımdaydılar.
Acemi bir kibarlıkla girdiler içeri. Zeynep kapıya koşar sanmıştım ama gerçekten de umursamıyordu misafirleri. Nitekim, sesler artınca gelenleri tanımış olacak ki, çıktı odasından.
"Sürpriiiz!" diye bağırdı Ulaş.
Zeynep şaşırıp mutlu olacak diye sanarak ikinci kez yanıldım. Evet, şaşırmıştı ama mutlu değildi.
"Hoş geldiniz. Şaşırdım sizi görünce, Belgin davet etmiş herhalde." dedi.
"Evet, sana sürpriz yapmak istedik." diye yanıtladı onu Ulaş.
Kaya ve Levent'le resmi olarak tanıştım. Birbirimizi biliyorduk ama tanıştırılmamıştık bu zamana dek.
Hep birlikte salona geçtik, Sevim de birazdan gelirdi. Levent kendini diğer insanlardan soyutlamak istercesine salonun en uzak köşesindeki sandalyeye oturmuştu. Ben, ikili koltukta tek oturuyordum, karşımdaki büyük divanda da Ulaş, Kaya ve Zeynep.
"Nasıl sürpriz ama, sevindin değil mi?" dedi Ulaş. Bu sürprize benden ya da Zeynep'in olması gerekenden daha çok o seviniyordu sanki.
"Sizi gördüğüme sevindim elbet ama haberli olsa daha iyi olurdu. Sonuçta siz, benim arkadaşlarımsınız."
Levent hemen mahcup oldu, yere bakmaya başladı yine. Kaya dudağının kıyısında bir gülümsemeyle Zeynep'e bakıyordu. Benim dışımda kimse bozulmamıştı. Onlar alışıktı Zeynep'in sivri laflarına, zaten Zeynep'in attığı taş da banaydı, neden onlar bozulsun ki? Sanki diyordu ki, herkes yerini bilsin! Yani bana 'arkadaşlarıma ve bizim hayatımıza sulanma' der gibi... Ya da gerçekten de bu, Zeynep'in kendi haliydi, ters laflar filan... Bilmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEPYA
Ficción históricaSepya, geçmişin tozlu sayfalarında kalan umudun rengi... Zorluklara, yoksulluğa, baskılara, haksızlıklara karşı direncin, inadına gülümseyebilmenin hikayesi... 68'in isimsiz kahramanlarının inançla bakan çocuk gözlerinin ışığı altında yazılmış bir k...