GİRİŞ Ekin...
Çocukluğumun geçtiği o mahalleye gitme cesaretini seneler sonra gösterebildim. Herkes kendinden ve yitirdiğini düşündüğü çocukluğundan bir parça bulabilmek için gider ya geçmişine, ben eksilmiş kendimden biraz daha eksiltmekten korktuğum için bekledim onca yıl.
Yokuş üzerindeki tek katlı evimiz yok artık. Toprak yollarından toprağın üstüne minik taşlar dizerek oluşturduğumuz seksek çizgilerinin eksik olmadığı, hava kararana dek sokaklarında koşuşturduğumuz o şirin görünümlü mahallenin rutubetli evleri de yok. Koca koca apartmanlar var onların yerinde – daha fazla insanı istiflemek için alabildiğince uzanmışlar gökyüzüne. Mahalleyi canlı kılan, sokaklarından gece gündüz eksik olmayan çocuk seslerinin yerini ağır bir sessizlik almış. Tek ayakla inmeye çalıştığım o yüksek merdivenler de durmasa yokuş üstünde, yanlış bir yere geldiğimden emin olacaktım. Ama o merdivenler... Silinmeye ve unutulmaya sevk edilmiş geçmişe inat bütün diriliği ve yaşamışlığıyla sapasağlam duruyordu sokağın ortasında.
Sokağın ortasında, sanki hiç bitmeyecekmişçesine gökyüzüne uzanan o merdivenlerin önünde ne kadar süre durdum bilmiyorum ama "Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti." dedikleri şey benim o merdivenlerin başında hissettiklerim, gördüklerim olsa gerek.
Masumiyetimizi düşündüm bir an, bütün o erken gidenleri... İyi bir geleceği inşa etmeye çalışan o gencecik hayat işçilerini düşündüm bir de. Onları ve diğer insanları, başlarına geleceklerden habersiz gülen ve yaşama tutunan tüm o insanları; sadece bu sebepten ötürü bile masum sayılabilecekleri...
İşçi bir baba ve öğrenci bir annenin tek çocuğuydum. O mahalleye ve çocukluğuma dair en net hatırladığım zamanlar, 9 yaşım. Ben 9 yaşımda takılıp kaldım aslında. Hala uykularımda 1971'i yaşarım ben. O yüzden babam hep işçi, annem hep öğrenci kaldı hatıralarımda.
Köyün 16 yaşındaki güzel kızı kendinden 8 yaş büyük komşu oğluna sevdalanmış. Oğlansa kızdan sevdalıymış, ama mezhepleri farklı bu iki gencin. Üstüne üstlük kız, ağa kızı... Verilir mi böyle oğlana bu kız? Ama bizimkilerin gözükara; kız liseyi bitirir, 18'ini doldurunca kaçar gelirler İstanbul'a. Buraya kadar hep klasik hikaye. Asıl hikaye onların İstanbul'a gelişinden çok az zaman sonra, Ulaş'la başlayacaktır aslında...
Nergis'in günlüğünden:
Aralık 1961
Ne çok olmuş yazmayalı. Neler neler yaşadım ben bu son 1 senede...
Sayfalarını hep umutsuz sevdamla doldurmuşum, düşlerimi bile yazmaya korkmuşum. Nihayet gerçek oldu düşlerim: Kaçtık Kadir'le!
İstanbul çok büyük bir şehir, insanın düşünce sınırlarının da ötesinde. Şu an yaşadığımız mahalle bile memleketteki köyümüzden büyük. İstanbul'un denizi bile bir başka, daha bir hırçın sanki.
İstanbul'da insanlar da farklı bakıyorlardı bize. Kadir'le otobüsten indiğimizde artık her şeyin farklı olduğunu hemen anlamıştım. Buraya geleli bir seneye yakın bir zaman oldu ama ben mahalleden hiç çıkmadım daha.
Mahallemiz güzel. Birçok insan bizimle aynı kaderi paylaşıyor, çoğu türlü umutlarla göçüp gelmiş memleketinden. Kadir'in abisi sayesinde alışma sürecini kolay atlattık. Kadir'le birlikte kendi evlerinin karşısına taştan ev yaptılar. Tek göz bir ev, mutfağı bile yok. Yemeği Meryemle birlikte Kemal Abilerde yapıyorum, bulaşığı ve çamaşırı evin önündeki çeşmede yıkıyorum. Ayakyolu evin dışında, evimizin tam karşısında. O da Kemal Abilerle ortak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEPYA
Ficción históricaSepya, geçmişin tozlu sayfalarında kalan umudun rengi... Zorluklara, yoksulluğa, baskılara, haksızlıklara karşı direncin, inadına gülümseyebilmenin hikayesi... 68'in isimsiz kahramanlarının inançla bakan çocuk gözlerinin ışığı altında yazılmış bir k...