ZEYNEP ANLATIYOR:
"Gördün mü bak, halk yavaş yavaş uyanıyor. Görüşmeler veya görüşememeler sonuç vermedikçe işçiler de ayaklanıyor, haklarını arıyorlar. 24 Ağustos'taki büyük işçi mitingine Almanya'daki işçilerden dahi destek geldiğini duyunca ne çok sevinmiştim! Bununla kalmaması iyi... Türk Demir Döküm Fabrikası, Adana Çimento Fabrikası ve Yeşilköy Havaalanı'ndan sonra şimdi de yeniden Ereğli Demir Çelik Fabrikası grevde."
"Nasıl! Ereğli Demir Çelik greve mi başladı? Ben grevin Bakanlar Kurulu'nun kararıyla ikinci kez ertelendiğini okumuştum. Demek izin çıktı..."
"Öyle mi? Bakayım dur, ben haberi okumadım, manşette Ereğli Demir Çelik'i görünce dedim öyle..." Hızlıca okudum. "Aa evet, Bakanlar Kurulu, grevi ikinci kez ertelemiş. Danıştay'a başvuracaklarmış, onun haberiymiş. Hay Allah, seni de yanlış bilgilendiriyordum az daha! Neyse, bu kadar haber yeter, başım ağrıdı okumaktan."
Kucağımdaki gazeteleri ODTÜ'nün yemyeşil çimlerine bıraktım. Güzel havalarda yaptığım ODTÜ ziyaretlerimde Kaya ve Ulaş beni mutlaka çimlerde ağırlardı. Bayılıyordum bu kampüse. İşte şimdi yine ayakkabılarımı çıkarmış, Kaya'yla bir ağacın altında saatlerdir gazete okumaktaydık. Mutluydum. İki elimle yerden destek alarak yarı uzanır bir vaziyette oturdum, başımı geriye atarak yüzümü güneşe uzattım, yazın son demlerinin tadını çıkarmak istercesine gözlerimi kapattım.
Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım...
Uzun sürmedi. Huzurlu olduğumu hissettiğim an 'benim bir derdim vardı...' düşüncesi saplanıverdi zihnime. İş bulmam gerekiyordu acilen. Annem para göndermeyi kesmişti. Doğruldum, bağdaş kurdum yeniden. Kaya'ya açtım konuyu.
"Bir yandan dersler, öte yandan tiyatro çalışmaların, mitingler, düzenli bir iş... Hepsine birden nasıl yetişeceksin?" diyordu Kaya. Haklıydı. Bursunu bölüşmeyi teklif etti. Aslında epeydir bu varmış aklında da o Tuslog günündeki tartışmadan sonra baskı kuruyor, beni korumaya çalışıyor diye düşünmemden çekinerek teklif etmemiş. Utançla hatırladım o günü... Artık yanımda rahat değildi Kaya, iyi niyetli bir insanı üzmüş, ona haksızlık etmiştim.
"Benim yanımda rahat ol lütfen. Eski Kaya'yı istiyorum ben. Biliyorum geç oldu ama anladım ben seni. O yüzden içinden geldiği gibi davran, eskisi gibi... Burs konusunda teşekkürler ama kabul edemem. O sana ancak yetiyor. Zor bir durumda kalırsam senden isterim, söz. Önce kendim denemek istiyorum. Çalışmadan yapamam ben zaten, alışmışım bir kere."
Israr etmedi.
"Zeynep, Ekim'de bir ara Ulaş'la birlikte İstanbul'a gidip Selimlerle görüşmemiz lazım bizim."
"Gitmeniz gerekiyorsa gidin tabii." dedim. O kadar. Hareket sözkonusu olduğunda bilmem gerekenden fazlasını sormaz, bana anlatılandan ötesini kurcalamazdım.
Acıkmıştık.
"Gel, bizim çocuklardan bir şeyler alalım."
"Sizin çocuklar mı?"
"Evet. Bizim son Öğrenci Birliği seçimleri biraz olaylı geçti. Rektör bazı sebeplerden ötürü Öğrenci Birliği'ne yapılan maddi yardımı kesti. Bunun üzerine..."
Yürürken anlatıyordu Kaya. Eylül başında ODTÜ'de Öğrenci Birliği seçimleri varmış. Ortanın Solu ve Toplumcular arasında çatışma yaşanmış. Aslında seçimi Ortanın Solu çok az bir farkla kazanmış ama bir anda karışıklık olmuş. MDD'ciler sosyal demokratlara karşı 'devrimci şiddet' kullanmışlar. Onlar da bunu karşılıksız bırakmamış. Olaylar nedeniyle birkaç kişi yaralanmış. En sonunda Toplumcular'ın adayı başkan seçilmiş ama bu kez de sonuçtan hoşnut olmayan Rektör, Öğrenci Birliği'ne yapılan yardımı kesmiş. Bu sebeplerden ötürü 'Toplumcu Grup' köfte-ekmek, köfte-sucuk ve balık-ekmek satıyormuş. Posterler hazırlanarak satılıyor, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin evinde badana yapılıyor, standlarda kitaplar satılıyormuş. Ayrıca Gölbaşı'nda 'Çıt Çıt' isimli bir kuruyemiş büfesi ve Mimarlık Fakültesi'nin avlusunda 'Mim Pub' adlı bir kafeterya işletiliyormuş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEPYA
Historical FictionSepya, geçmişin tozlu sayfalarında kalan umudun rengi... Zorluklara, yoksulluğa, baskılara, haksızlıklara karşı direncin, inadına gülümseyebilmenin hikayesi... 68'in isimsiz kahramanlarının inançla bakan çocuk gözlerinin ışığı altında yazılmış bir k...