BÖLÜM - 68

63 2 0
                                        

KAYA ANLATIYOR:

Meriç'ten gelen mektuba bakılırsa Zeynep İstanbul'da güvendeydi. Oysaki kadınlar koğuşundaki kısa saçlı bir kızı Zeynep'e çok benzetiyordum. Boyu posu, duruşu, yürüyüşü, kolunu kaldırışı aynı Zeynep! Evet, Zeynep'in saçları uzundu ama kestirmiş olamaz mıydı? Kaç yıllık sevgilimi tanımayacak mıydım? Kızlar her havalandırmaya çıkarıldığında pencereye koşar olmuştum. Neredeyse eminken Meriç'in bu mektubu da neyin nesiydi? Sorup soruşturunca öğrendim, evet, Zeynep yakalanmıştı.

Pencereye çıktım, her gün defalarca kez içimden söylediğim o türküyü okumaya başladım:

Zeynep bu güzellik var mı soyunda

Elvan elvan güller biter bağında

Hapishane avlusu inliyordu. Kuşlar bile sustu bu sevdaya saygıdan.

Zeynep'e gidemem yollar pek ırak

Zeynep'im Zeynep'im allı Zeynep'im

Beş köyün içinde şanlı Zeynep'im

Söğüdün yaprağı narindir narin

Oyun bitmişti, anladı Zeynep. Pencereye çıktı. Kızlar koğuşunun penceresine takılıp kalmış gözlerime kilitledi gözlerini. Göz gözeydik şimdi.

İçerim yanıyor dışarım serin

Zeynep'in dışarı çıkmasıyla türküyü sessizce dinleyen nöbetçi askerler hareketlendi, tüfeklerini tehdit edercesine sallayarak biri benim, diğeri Zeynep'in penceresine doğru bağırarak koştu. Demir parmaklıkların ardındaki bizi tüfeklerinin namlusuyla koğuşun içine doğru iteklediler. Türkü yarıda kalmıştı. Aylar önce ellerimizi, şimdi de gözlerimizi ayırmışlardı. Avını parçalamış bir akbabanın zafer edasıyla nöbet yerlerine dönen bu askerlerin bilmedikleri bir şey vardı: Bugüne dek hangi ademoğlu sevdayı demir parmaklıklar ardına hapsetmeyi başarabilmişti de onlar başaracaktı?

SEPYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin