KAYA ANLATIYOR:
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının...
Ama yüz yıldır beklemiyordu beni bir şehirde bir kadın. Oysa ben çok özlemiştim Zeynep'imi!
Zeynep'im... Belki de 'benim' değildi artık o. Bunca zaman geçti, ondan tek bir haber bile yoktu. Belki de o çoktan bitirmişti ilişkiyi, benim gidişimi farklı yorumlamıştı. O sözleri söyleyen birinin başka türlü düşünmesi mümkün değildi zaten.
Onu en son Haziran ortasında o Tuslog eyleminde görmüştüm, ondan sonra neler oldu hiç bilmiyorum. Nerede, onu da bilmiyordum. Ulaş ve ben Ankara'da değildik ama haber bırakmıştım yurda, yurdu aradığı takdirde bulunduğum yerin adresini ve telefon numarasını ona vereceklerdi.
Beni yanlış anlamıştı... Bu yanlışlığı düzeltmeme izin vermemiş, yargısız infaz yapmıştı.
O gün o eylem sırasında ben gerçekten de sonuna kadar onun yanına gitmemeyi planlamıştım, yakalansa bile bunu kendi istemişti ve ona karışmam bu durumda yanlış olurdu. Ama karışmış, taşı atmasını engellemiştim; çünkü Zeynep'in bilmediği bir şey vardı: Ara sıra bana da baktığını hissettiğim, Zeynep'in her adımını izleyen bir gazeteci! Zeynep eline taşı aldı, o da makinesini hazır konuma getirdi. Zeynep taşı atmak için kolunu kaldırmıştı ki kolunu ben yakaladım, gazetecinin Zeynep'in görüntüsünü o şekilde almasını önlemek için... Zeynep attığı taşı binaya yetiştiremiyordu. Bu şekilde, rastgele attığı taşları yol kenarından geçmeye çalışan yayalara fırlatıyor izlenimi verecekti. İlk taşta böyle olmuştu, muhabir de muhtemelen bunu fark ederek Zeynep'i izlemeye almış, Zeynep kolunu kaldırdığı anda flaşı patlatacaktı. Bunu bir kadının yapması da yankı uyandıracak, gazetelerin ilk sayfasında fotoğrafı yayımlanacak, basın onu ve onun şahsında devrimci öğrencileri karalamak için elinden geleni yapacaktı. Böyle bir şeyi Zeynep'in ailesi, hele ki babası görürse olacakları düşünmek bile istemiyordum. Bu yüzden müdahale etmiştim Zeynep'e. Tabii o, bunu yanlış anlamıştı ve münakaşa etmiştik.
Ertesi gün Zeynep'le ilgili bir haber olabilir düşüncesiyle piyasadaki tüm gazeteleri aldım. Sağcı gazetelerin birinde bir haber ve fotoğraf vardı, ilk sayfada... İlginç olansa, haber Zeynep'le değil, benimle ilgiliydi!
Tuslog'la ilgili haberi manşetten vermişti gazete. Haberin alt köşesindeki bir kutucuğun içinde kocaman puntolarla şöyle yazıyordu:
"İşte örnek Türk genci!"
Altında bir fotoğraf: Zeynep elinde bir taş, kolu havada. Bense onun arkasındayım, bileğini kavramışım. Zeynep başını yarım çevirmiş bana bakıyor. Gergin bir durum olduğu belli.
Fotoğraf karesi buydu. Fotoğraf bizim sol tarafımızdan, biraz arkadan çekilmişti. Zeynep'in yüzü belli değildi çünkü bana bakmak için yüzünü gazeteciden ters yöne çevirmişti. Saçlarını çekebilmişti muhabir. Benim yüzümse profilden çekilmiş fotoğrafta ne yazık ki çok netti. Zaten muhabirin amacı da beni çekmekti, ne de olsa örnek Türk genciydim ben!
Fotoğrafın altında "Kadın militanın masum halka taş atmasını engelleyen sağcı gencin örnek davranışı" gibisinden bir şeyler yazıyordu. Zeynep için 'kadın militan', benim içinse 'örnek' ve 'sağcı' tabirlerinin kullanıldığını çok net hatırlıyorum.
Deliye dönmüştüm! Bir gerçek ancak bu kadar saptırılabilir, böyle kurgulanabilirdi! Ne Zeynep'in halka taş attığı doğruydu ne de benim halkı korumaya çalıştığım... Korumayı gerektirecek bir durum yoktu çünkü! Hele ki Zeynep'i bir terörist beni ise 'kahraman sağcı genç' şeklinde öncelemeleri kabul edilebilir türden değildi. Nereden çıkarmışlardı sağcı olduğumu? Tahmin üzerine yazılan ve böylesine yanlı bir haber hangi gazetecilik ahlakına uyardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEPYA
Narrativa StoricaSepya, geçmişin tozlu sayfalarında kalan umudun rengi... Zorluklara, yoksulluğa, baskılara, haksızlıklara karşı direncin, inadına gülümseyebilmenin hikayesi... 68'in isimsiz kahramanlarının inançla bakan çocuk gözlerinin ışığı altında yazılmış bir k...