BÖLÜM - 32

40 3 0
                                        

BELGİN ANLATIYOR:

Kapının telaşla yumruklandığını duyduğumuzda yatma hazırlıkları yapıyordum. Sevim'le kapıya koştuk. Bu saatte olsa olsa polis gelir, böyle yumruklardı kapıyı. Gece baskınları artmıştı, demek sıra bizdeydi bu gece. Sevim'le bakıştık, Sevim eliyle bana 'geride dur' işareti yaptı, yavaşça aralayıp baktıktan sonra hızla açtı kapıyı. Kapının açılmasıyla kapıya yapışmış Zeynep'in içeri düşmesi bir oldu. "Çekilin, çekilin!" diyordu bize. Arkasında Kaya ve ancak ona yaslanarak ayakta durabilen, başı önde Ulaş... Çekildik, içeri girdiler. Kaya'dan destek alarak yürüyordu Ulaş, gözü şişmiş, burnu kanamış, dudağı patlamıştı. Çenesinde kurumuş kan lekeleri vardı. Paniklemiştik. Kaya, Ulaş'ı yavaşça kanepeye yatırdı, Zeynep ayakkabılarını çıkardı. Biz de peşlerinden girmiştik salona.

"Ne oldu?" diye sordum. Sesimdeki endişeyi ben bile fark etmiştim.

"Düştüm." dedi Ulaş. Bitkin sesiyle kafa tutuyordu sanki.

"Düştün? Kim düşürdü?" Sevim açıkça söylemişti ona inanmadığını. Böyle düşme mi olurdu? Çok fena dayak yemiş, belli!

"Eve kadar takip etmiş şerefsizler! O kadar kalabalık olmasalar gösterirdim ben onlara..." diyordu bu kez.

"Ne beklersin itlerden; sürüyle gezer, havlar, sağa sola saldırırlar anca!"

"Zeynep, tamam! Belgin, pansuman yapabilecek misin?"

Olayın şaşkınlığından pansuman yapılması gerektiğini unutmuştum. Ortalığı yatıştıran kişi her zamanki gibi Kaya'ydı. Şok, bilinç kaybı, iç kanama durumları ya da kırık-çıkık var mı kontrol ettim. Anladığım kadarıyla yoktu. Odama gidip içinde bazı ilaçların olduğu küçük çantamı getirdim. Gazlı bezle temizledim Ulaş'ın yüzünü. Tentürdiyot damlattığım pamuğu sürerken yüzü acıyla gerilmişti. Eğilip üfledim. Eğilirken elimi göğsüne koyarak destek almıştım. Kalbim deli gibi atıyordu! Ona bu denli yakın olmak... Ödüm kopuyordu titreyen elimi fark edecekler diye... Neyse ki onlar olayı tartışmakla meşgullerdi. Bir şeyler söylemek istedim ben de Ulaş'a. Aklıma hiçbir şey gelmedi.

Zeynep'in sesi benim kalbimin sesini bastırabilir miydi?

"Kağıt oynayacaktık, Kaya ve Levent evde. Ben işten çıktım, hızlı hızlı Ulaşlara gidiyorum. Bir baktım yol kenarında biri yatıyor, inliyor ara ara, kan sızıyor ağzından. Yaklaştım, Ulaş! Nerdeyse bayıldı bayılacak... Hemen onu yerden kaldırmaya çalıştım, başaramadım. Bu arada benim sesime Levent ve Kaya koştu. Tekrar eve girmek tehlikeli olurdu, hem güvenli diye hem de Belgin bir şeyler yapar belki diyerekten buraya getirdik Ulaş'ı."

"İyi etmişsiniz. Levent de gelseydi keşke. Hatta bence siz o evi boşaltın. Bugün adamı evinin önünde öldüresiye dövenler yarın öbür gün kim bilir ne yapar." dedi Sevim.

"Daha neler! Kaçacak mıyız bir de..." Ulaş'tı bu. Daha iyi görünüyordu şimdi. Uzanmak iyi gelmiş olmalıydı. Kaya da onu destekledi.

"Ne yapacaksınız? Kan davasına mı dönüşecek bu mesele?"

"Ülkücülerle devrimciler arasında ilkel şekli gibi olmasa da ezelden beri kan davası var zaten Sevim!"

Nasıl da öfkeliydi Zeynep! Ulaş başucunda oturan Zeynep'i yatıştırmak istercesine tuttu parmaklarının uçlarından. Kıskanmıştım. O ikisi arasındaki bağ... Tarifi zordu; birbirlerine iki kardeş kadar yakın, iki dost kadar sadık, iki sevgili kadar bağlıydılar. Kaya neler düşünüyordu acaba? Onun yerinde olmak istemezdim. Kendini 'üçüncü' gibi hissetmiyor muydu acaba hiç? Doğrulmaya çalıştı Ulaş yattığı yerden. Sırtından tutarak kalkmasına yardım ettim. Ona destek oluyorum ama ben bayıldım bayılacağım heyecandan. Bir yandan delicesine bir bencillik; iyileşmesin, iyileşirse gider... Öte yandan doğrulmaya çalışırken bile bırakmadığı Zeynep'in elini gördükçe içimde yükselen kıskançlık... Kaya'ya bakınca olgunluğuna ve doğallığına karşı bir şaşkınlık, Yücel'i düşününce içimde tüm duyguları kapsayan bir pişmanlık...

SEPYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin