ZEYNEP ANLATIYOR:
Uykudan uyanış şekli benim için çok önemlidir. Günümün nasıl geçeceğini sabahımın belirlediğine dair garip bir inancım olduğunu söyleyebilirim. Kapı ya da telefon sesiyle uyanmaktan nefret ederim mesela. Birilerinin beni seslenerek uyandırmasından da... Yağmurlu, gri günlere uyanmayı da sevmem. Benim sabahım sakin, aydınlık bir şekilde ve benim istediğim saatte başlamalı. O gün kapının ısrarla çalan zilini duyduğumda "İğrenç geçecek bir güne hazır ol Zeynep." diye söylenerek döndüm yatakta. Gece yeni tiyatro oyunumuzun metni üzerinde çalıştığımdan çok geç yatmıştım. Kapıdaki inatçıydı. Hiç duymamış gibi yapsam... Belgin ya da Sevim açsa ya... Bu saatte kim olabilir ki? Saat kaç acaba? Gece yatağımın başucundaki komodinime bıraktığım kol saatimi el yordamıyla buldum. 9:05'i gösteriyordu. O kadar da erken değilmiş aslında... Kapıdaki hala gitmedi. Eğer ki komşunun çocuklarıysa sağlam bir azar işiteceklerdi benden!
"Seviiimmm!"
Ses yok.
"Belgiiiiiin!"
Yine ses yok. Çıkmış olmalılar...
Tak tak tak!
"Geldim!" diye seslenerek kalktım yataktan. Gözlerimi açık tutamıyordum. Kaçta yatmıştım? Sanırım sabahın 4'ünü geçiyordu. 5 saat uyku bana yetmez tabii... Ulaş ve Kaya 5 saatlik uykuyla zımba gibi olurlar. Bense...
Tak tak tak!
Çatladın mı yahu!
"Kim o?"
"Ben Umut."
Umut mu? Umut... Umut? Benim Umut isminde bir tanıdığım yoktu ki. Yanlış mı anlamıştım?
"Kim dediniz?"
"Umut. Umut Kızıldem."
Umut Kızıldem... Yok, kesinlikle tanımıyordum böyle birini.
"Yanlış oldu herhalde."
Adresi söyledi, doğru, bizim adres. Telefon numarası da aynı. İsmimi nereden biliyor? Sesi sanki tanıdıktı kapıdakinin ama çıkaramıyordum bir türlü. Boğuk bir sesti. Yine de isim hiçbir şey ifade etmiyordu. Sevim ya da Belgin'e mi geldi? Belgin'e değildir de Sevim olabilir, evet. Ses neden tanıdık? Adımı da söyledi. Bizim ve ODTÜ'nün düşünce kulüplerindeki arkadaşları kafamdan hızlıca geçirdim. Hay Allah! Kim ki bu sabah sabah?
"Siz kime gelmiştiniz, öğrenebilir miyim?"
"Ulaş Öztekin." demez mi karşıdaki... Herhalde Ulaş'ın bir arkadaşıydı. Peki neden bizim eve gelmişti bu arkadaş?
Polis miydi yoksa! Polis neden böyle kibar olsun, adını soyadını versin ki... "Kim o?" sorusuna "Aç kapıyı, polis!" derdi direkt. Acaba Ulaş buraya gidip geliyor diye bizim evi Ulaş'ın evi mi sandılar? Alıp götürecekler onu buradan... İyi de baskın yapacak adam neden basacağı kişinin adını açık açık söyler? Hem benim ismimi de biliyor. Yoksa Ulaş'ın adını geçirerek kapıyı açmamı mı sağlayacak? Yok yok, polis olsa çoktan kapıyı kırarak dalmıştı içeri. Oof, sabah sabah bu kadar hızlı düşünmek zorunda olmak...
"Burada öyle biri yok!" dedim sonunda.
Kapının önünden fısıltılar geldi. Demek ki biri ya da birileri daha vardı Umut Kızıldem'in yanında. Ürperdiğimi hissettim. Korkudan mı yoksa üstümdeki ince gecelikten mi? İyi ki açmamıştım kapıyı, uyku sersemi halimle sabahlığımı giymeyi unutmuştum.
"Zeynep, aç kapıyı canım."
Kaya'nın sesiydi bu! Bu zamana dek neden konuşmamıştı ki?
Bunu, kapıyı açtığım an bir karış suratla karşımda duran Ulaş'ı görünce anladım. Aklısıra beni işletecekti ama Kaya oyununu bozmuştu. Bir süre bana baktıktan sonra asık yüzü gülmeye başladı:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEPYA
Historical FictionSepya, geçmişin tozlu sayfalarında kalan umudun rengi... Zorluklara, yoksulluğa, baskılara, haksızlıklara karşı direncin, inadına gülümseyebilmenin hikayesi... 68'in isimsiz kahramanlarının inançla bakan çocuk gözlerinin ışığı altında yazılmış bir k...