BÖLÜM 1

6.2K 338 134
                                    

Yaşlı adam büyük bir huşu ile kıldığı namazını selam vererek bitirdiğinde kapının çalındığını yeni fark etmişti. Postekisinin yanında duran tesbihi eline aldığında kapı bir kez daha çalındı.
Oturduğu yerden kalkarken

" Hayırdır İnşallah. " dedi. " Bu saatte kim ola ? "

Tahta kapı iç gıdıklayıcı bir tıkırtıyla sonuna kadar açıldığında karşısında gördüğü kişi, yaşlılığın bahşettiği kırışıklarla dolu yüzünün aydınlanmasına sebep oldu.

" Hoşgeldin oğul. Safalar getirdin "

Genç adam çevik bir hareketle yaşlı adamın elini yakalayıp hürmetle öptüğünde, elini çekmeye bile vakit bulamamıştı.

" Hoş bulduk ustam "

Karşısında her zamankinden daha heybetli bir şekilde dikilen adama yılların verdiği hasret ve özlemle baktı. Kapıyı açtığında onunla karşılaşacağını hiç ummuyordu ama yinede genç adamı görmek savaş ve cenk meydanlarında taşlaşmış yüreğine bir tutam sevinç serpmeyi başarmıştı.

Onu baştan aşağıya sevgiyle süzerken yıllar içerisinde ne kadar da değişmiş olduğunu farketti. Hafif kumral olan teni biraz daha bronzlaşmış, sert yüz hatlarını çevreleyen siyah sakalı daha da sıklaşmış ve en önemlisi yıllar onu dahada pişirerek yenilmez bir savaşçı yapmıştı. Eskisinden çok daha iri gözüken ve keten gömleğinin altından bile rahatça belli olan iri cüsessi bu görüşünü doğrulerken yaşlı adam yıllar sonra ilk ve tek öğrencisini, oğlu yerine koyduğu kişiyi görmenin sevincini yaşıyordu.

" Buyur içeri geç oğul. Uzun yoldan gelmişe benziyorsun. Ayakta kalma "

Genç adama olan hasreti ona sıkıca sarılmasını söylese de, yaşlı adam bulunduğu hoca makamının arkasına sığınıyor ve onu gözleriyle kucaklamakla yetiniyordu.
Genç adam hocasına karşı hiçbir zaman kaybetmediği saygısıyla içeriye süzülerken hocasını ne kadarda özlediğini daha yeni fark ediyordu. Ona her zaman huzur veren sesini duymak genç adamın verdiği kararın ne kadar doğru ve ne kadar geç kalınmış bir karar olduğunu fısıldıyordu adeta.

Evet onu özlemişti.

Hayatta en değer verdiği varlığını, ona nasıl konuşacağından ne şekilde kılıç sallayacağına kadar herşeyi öğreten hocasını, manevi babasını çok özlemişti ve onu ziyaret etmek için payitahttan buraya kadar yaptığı uzun ve sıkıntılı yolculuğa gerçekten değmişti. Hocasının gözlerinde gördüğü sevinç ve özlemi farkettiğinde geçen yılların ikisinin arasında ki güçlü bağdan hiç bir şey eksiltmediğine büyük bir mutlulukla şahit oldu.

" Bunca yıl hiç mi aklına gelmedik oğul. Hiç uğramayıp bizi merakte bırakman reva mı ! "

Hocasının sitemle söylediği bu sözler genç adamı hoşuna gitse de kendini bu konuda suçlu hissediyordu. Devletlü sultanının yanında zaferden zafere koşarken boş vakti hiç olmamıştı ama yinede hocası bir an bile aklından çıkmamıştı. Belki de bunları mazerat olarak hocasının önüne dökebilir ve onu susturabilirdi ama genç adam hiç birini neden olarak kabul etmiyordu. Bunların hepsi mazeret olabilirdi ama asla bir neden değildi. O yüzden susmayı tercih etmiş ve yaşadığı utançla başını hafifçe önüne eğmişti....

* * *

Genç kız arkadaşının bu sabah ona verdiği gergefi kırmızı gül motifleriyle özenle işlerken kapının ardı ardına bir kaç kez vurulmasıyla elindekini kenara bıraktı.
Büyük ihtimal babası namaz kıldığı için kapıya bakamamıştı. Oturduğu yataktan yere inip bir kenara bıraktığı örtüsünü alal acele başına yerleştirdi ve odasından çıktı.

KILIÇLARIN GÖLGESİNDE Kİ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin