Genç adam saatlerdir at sırtında olmanın yorgunluğuna alışmış bedenini dinlendirme ihtiyacı hissetmeden dolu dizgin dönmüştü Bursa'ya. Hazan'a verdiği sözde duramamış, bir haftayı geçtiği halde günler boyu sarayda kalmak zorunda kalmıştı. Padişah Cihangir beyi sefer hazırlığı süresince yanında istediğinde Karahan'ın da ona eşlik etmekten başka çaresi kalmamıştı. Aklında hep Hazan vardı ve onu endişelendirdiğini düşünmek canının sıkılmasına sebep oluyordu. Eve varır varmaz onunla konuşmayı aklına koymuştu. Bu yüzden sabırsızlığının kontrolunu yitirmesine neden olduğunu görüyor ve genç kızın hasreti düşmüş yüreğine söz geçirmeye çalışıyordu.
Eve vardığında vakit akşama yaklaşmış, güneşin giderken ardında bıraktığı kızıllık tüm evlerin çatısını ve bir cephesini turuncuya boyamıştı. Karşısında ki bahçe kapısının ahşap yüzeyi de bu kızıllıktan nasibini almış, Karahan onu eli ittiğinde gıcırdayarak selam vermişti sanki. Ya da saatler önce yaşanan acı olayı anlatmak istercesine kendi dilinde feryad etmişti. Ama Karahan biraz sonra yaşayacağı yıkımdan habersiz her adımda zirveye tırmanan heyecanı ile attı adımını içeriye.
Hazan'ın sevinçle aydınlanan gül yüzünü hayal ediyor, mutlulukla parıldayan yeşim rengi gözlerin içinde bir an önce kaybolmak için sabırsızlanıyordu.
Evin kapısını iki kez vurduğunda içeriden gelen ayak seslerini duymayı bekledi. Ama saniyeler geçmesine rağmen ne bir ses duyabildi ne de kapı kendisine açılabildi. Bir kez daha kapıyı tıklattığında geçen seferki gibi evde olmadığını düşündü genç kızın. Nereye gitmiş olabileceğine dair fikirler yürütürken bakışları bahçe de geziniyordu. Ansızın gördüğü bir şey kaşlarının çatılmasına sebep olurken içinde baş gösteren sıkıntı ile gördüğü garipliğe yöneldi Karahan. Evden bir kaç adım uzakta selvi ağacına yakın bir yerde yere düşürülmüş ve sayfaları toprağa bulanmış olan kitapların yanına geldiğinde usulca çömeldi Karahan. Bir tanesini eline alırken bunun Hazan'ın kitabı olduğunu çoktan anlamıştı. Araştırmacı bir şekilde etrafa göz gezdirirken yerdeki biçimsiz ayak izlerini gördü Karahan. Sanki küçük bir münakaşa olmuş ve birisi sürüklenmişçesine eve doğru çekilmişti. Gördüğü şeyi anlamlandırmaya çalışan zihninde ansızın beliren bir görüntü genç adamın yüreğini korku ile titretmeye yeterken oturduğu yerden şimşek gibi fırlayarak eve yöneldi.
" Ayşe kalfa ! Hazan ! " diye bağırdı son bir çareyle ve sessizliğe karışan kendi sesi, daha da dehşete soktu genç adamı. Güçlü bir omuz darbesi ve ardından tüm gücü ile kapıya yüklendiğinde ahşap kapı büyük bir çatırdıyla kırılmış ve kanadı geriye doğru açılmıştı. Gözleri telaşla etrafta dolandığında düşündüğü şeyin gerçek olduğunu kanıtlayan, Ayşe kalfan'ın yaralı bedeni, kalbine keskin bir acının bıçak gibi saplanmasına neden oldu.
Telaşla yanına koşarken yana düşmüş başını elleri arasına aldı Karahan.
" Ayşe sultan ! " dedi hissettiği acının sesine yansımasına engel olamayarak...
Cevap gelmemişti yaşlı kadının şuurunu yitirmiş bedeninden. Kuvvetlice sarstı bu sefer.
" Ayşe sultan ! Aç gözlerini ! "
Karahan hızlıca yaşlı kadının bedenini kontrol ettiğinde, göğsünün hemen altından yaralanmış olduğunu gördü. Çok fazla kan kaybetmişti. Nefes alıp almadığını kontrol ettiğinde hala yaşıyor olması büyük bir umut bahş etmişti Karahan'ın gönlüne. Ama bilinci kapalıydı yaşlı kadının ve bedeni bir ölünün kisinden farksız olarak bembeyaz gözüküyordu. Karahan ne yapacağını şaşırmışcasına bir kaç saniye kıpırdayamadı.
Hazan'ın yokluğu genç adamın zihninde çığlık çığlığa bağıran bir ses gibi yankılanırken, yaşlı kadının yarasına müdahale etmesi gerektiğinin farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KILIÇLARIN GÖLGESİNDE Kİ AŞK
Fiction HistoriqueHerkesin bir hayali vardır... Gerçekleşmesini ümit ettiği, hayatın sıkıcılığı ve acımasızlığı ruhunu daralttığında sığınabileceği bir hayal dünyası. Umudun kaptanı olduğu bir gemide hayal ettiklerimize ve dilediklerimize ulaşmak için yolculuğa çıka...